On üç yıllık tek başına AK Parti iktidarının muhalefete
sağladığı en büyük kolaylık iktidarın yakıcılığından uzak olmaktı.
İktidar sadece hizmet etme, karar verme ve güç kullanma yeri değil.
Ekonomiden dış politikaya siyasi gerçekliklerle toplumsal talepler
arasında bir denge üretebilme sorumluluğu gerektiriyor. Hükümet
etmek aynı zamanda tercihlerinin ve yaptıklarının sonuçları ile
yüzleşebilmek demek. Bu yüzleşme farklı toplumsal kesimlerin
rızasını alabilmenin olmazsa olmaz koşulu. Söz konusu rızayı almak
ya da devam ettirmek bizi her iktidarın aslında bir koalisyona
dayandığı sonucuna götürür.
Bugün AK Parti'nin koalisyon kurmaya en hazır parti olması tam da
bununla ilgili. 2010 referandumu ile muktedir olan AK Parti Türkiye
siyasal sisteminde hedeflediği dönüşümü tümüyle gerçekleştiremedi.
Suriye iç savaşının dış politikada getirdiği sıkışma bir yandan AK
Parti'nin dayandığı toplumsal koalisyonu daraltırken diğer yandan
muhalefeti keskinleştirdi.
İç ve dış politika bir biriyle etkileşme açısından aslında bir
bütündür. Bu yüzden son iki yıldaki siyasi krizler (Gezi
protestoları, 17-25 Aralık girişimi ve Kobani gösterileri)
Türkiye'nin dış politika tercihlerinde yaşadığı mücadelenin iç
yansımaları olarak görülmeli.