Türkiye sınırlarındaki PKK terör koridorunu tasfiye etmek
amacıyla Irak cephesine ağırlık veriyor. Kuzey Irak'taki PKK
kamplarını ve Kandil'i hedef alan operasyonun ciddi olması ve
Ankara'nın bu defa bölgede kalıcı üsler kurma niyeti taşıması
İran'ın hesaplarına uymuyor. İran Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü
Tuğgeneral Ebulfazl Şikarçi, "ilgili ülkedeki yasal hükümetin izni
olmadan terörizmle mücadele bahanesiyle üçüncü bir ülke sınırları
içine operasyon yapılmasını gayrimeşru bir eylem olarak"
gördüklerini açıkladı.
Bu açıklamadan anlaşılan Tahran, PKK ile mücadelede Ankara'ya bir
türlü istenen desteği vermeye yanaşmıyor. Ve koalisyon
arayışlarının sürdüğü Bağdat'ı da Ankara aleyhine hareketlendirmeye
çalışıyor.
Nitekim El-Abadi'nin ofisinden yapılan açıklama Irak Hükümeti'nin
"Türkiye'nin Irak topraklarına sızmasını ve askeri operasyonları
sınıra paralel bölgenin dışına çıkarak genişletmesini reddettiği"
yönünde. Gerekçe ise operasyonun "Irak'ın egemenliğine yönelik bir
ihlal" olduğu.
İran'ın PKK ile mücadelede işbirliğine girmemesinin iki temel
nedeni var. İlki, Türkiye'nin Kandil dahil Kuzey Irak'taki PKK
varlığı ile mücadelesinin orta ve uzun vadeli sonuçlar üretmesinden
çekiniyor.
Ankara'nın sınır ötesi operasyonları bu defa önleyici güvenlik
konseptine dayanıyor.
Operasyon yapılan yerlerde PKK yeniden yerleşmemesi için kalıcı
üsler kurma eğilimi bulunuyor. Bu da Türkiye'yi Irak denkleminde
daha etkili bir aktöre çevirebilir.
İşte 2003 ABD işgalinden sonra adım adım ABD aleyhine olacak
şekilde Irak'ta hâkimiyet kuran İran, Türkiye'nin etkisini
istemiyor. Halen Tahran, Şii partilerini bir blokta toplayarak
hükümetin kurulması hamlesini yürütüyor. Kasım Süleymani'nin
çabaları ile Mukteda el Sadr (Sairun) ve Hadi el Amiri'nin (Fetih)
liderliğindeki koalisyonlar, siyasi ittifak kurduklarını ilan
ettiler.
İkinci neden ise İran'ın bölgedeki yayılmacılığına karşı oluşan
blokun henüz Tahran'ı sıkıştırmamış olması. Yani İran'ın Irak,
Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen'deki varlığını koruyabileceğine
dair inancını koruması.
Ve bu hedef için Türkiye ile dahi bir pazarlığa girmeye henüz gerek
görmemesi.
Tahran'ın Suriye'deki hırsını bilenler için bu hiç de şaşırtıcı
değil.
Aslında Tahran, Şii çoğunluğun olduğu Irak'taki nüfuzunu daha çok
önemsiyor.
ABD'yi bile gerilettiği bir sürecin sonunda Türkiye'nin nüfuz
kurmasını hiç arzu etmiyor.
Bu durumu 1979 Devrimi'nden bu yana ama özellikle Arap isyanları
sonrasında bölgede kurduğu direnç hattının zaafa uğraması olarak
değerlendiriyor. Suudi Arabistan ve BAE'nin İsrail'le yakınlaşarak
Filistin'i baskı altına almasını da Hamas'ı yanına almak açısından
fırsat olarak görüyor.
Gidişat aleyhine olmasına rağmen Tahran hırslarından vazgeçmiyor.
Halbuki Trump yönetimi sadece nükleer anlaşmadan çekilmekle
kalmadı. İran'ın balistik füze programını da bölgesel
yayılmacılığını da mücadele hedefine oturttu. Sonu rejim
değişikliğine varacağı konuşulan bir strateji yürütüyor.
Washington- Suud- İsrail- BAE hattında bir karşıt blok oluşturdu.
Türkiye nükleer anlaşmadan çekilmeyi adil bulmuyor ve söz konusu
blokta yer almayı kabul etmiyorsa da İran'ın PKK ile mücadeleye
destek vermemesi kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Tahran son
gelişmeleri iyi değerlendiremiyor.
İsrail'in bombalamasından, Şii milisler Suriyeli üniforma giyerek
kurtulamaz.
Rusya'nın da Suriye'de İran'ı sınırlandırmak istediği açık.
Washington ile Ankara arasındaki gerilimin tansiyonu düşme
eğiliminde.
Münbiç uzlaşması hayata geçirilebilirse Suriye'de yeni bir
işbirliğinin başlaması ihtimali bulunuyor. Washington, kapsamlı bir
İran stratejisi için Ankara'nın kapısını çaldığında Tahran için geç
olacak.
Bilmem o vakit, şişkin Fars hırslarından dolayı pişmanlık duyarlar
mı.