Bu hafta Türkiye sivil toplumu PKK terörünü kınamak ve bir arada yaşama iradesine sahip çıkmak için caddeleri ve meydanları dolduruyor. Salı günü Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki 553 STK adına PKK'ya yapılan "silah bırak" çağrısı, perşembe günü TOBB dahil 14 STK öncülüğündeki "teröre hayır, kardeşliğe evet" yürüyüşü ve pazar günü Sivil Dayanışma Platformu'nun yapacağı "milyonlarca nefes teröre karşı tek ses" mitingi.
Sivil toplum kurumlarının ülkenin kritik meselelerinde inisiyatif ortaya koyması demokratik siyasetin vazgeçilmezi. Benzerlerini İspanya'da ETA'ya karşı, Fransa'da Charlie Hebdo saldırısına karşı yapılan yürüyüşlerde gördük. Söz konusu inisiyatifler, siyasetçilerin, siyasal partilerin sıkıştıkları düzlemlerde yeni bir soluk getirir. Bu yönüyle sıradan eylemler değildir. Toplumun, "olağanüstülük yaşandığına" kanaat getirdiği dönemlerde verilen pozitif tepkilerdir. Ortak kader hissini, paylaşılan değerleri ve bir arada yaşama isteğini pekiştirirler.
1 Kasım seçimleri öncesinde terörün başlamasının sorumluluğunun rakiplere havale edildiği bir ortamda böylesi yürüyüş ve mitinglerin olumlu bir hava yarattığı açık. Zira bu çağrılar, yürüyüşler parti siyasetini aşan sivil ortak iradenin yansımaları... Ve kardeşlik temasıyla tebarüz ediyorlar. Kürt milliyetçilerinin bu yürüyüşlere eleştirel yaklaşması oldukça düşündürücü. Derinlerdeki bir krizin tezahürü...