Siyasette keşke yoktur. Konjonktür bazen kaçırılmaması gereken
fırsatlar verir; telafisi kimi zaman çok zordur kimi zaman da
yoktur. 7 Haziran seçimlerinin popüler partisi HDP, seçim sonrası
PKK'nın yürüttüğü strateji yüzünden Kürt milliyetçilerinin
Türkiye'de önünü açan birçok fırsatı heba etti. PKK, çatışmayı
yeniden başlatarak ve silahlı mücadele ile 'özyönetim' kurmaya
çalışarak, HDP'nin siyaset alanını iyice daralttı.
7 Haziran öncesi AK Parti karşıtlığında birleşen muhalefetin yeni
gözdesi olarak HDP etrafında demokratikleşme 'hülyaları' kuran
çevreler olmuştu. HDP'den demokratikleştirici bir aktör beklemek
nafileydi. Zira bu partinin başarısı, bütün demokratik söylemine
rağmen, silahın gölgesindeydi, ondan besleniyordu. Ve PKK, Kürt
milliyetçiliğinin güçlenme sürecinin liderliğini HDP'ye bırakmaya
niyetli değildi. Şimdilerde PKK'nın seçim boykotu isteğini kabul
etmeyerek HDP, yeniden kendi alanını genişletmeye, aslında ayakta
kalmaya çalışıyor.
Türkiye'deki Kürt milliyetçilerinin onulmaz hatası iki stratejiyi
aynı anda 'sonuna kadar' kullanmalarıdır. İlki, Kuzey Suriye'deki
'kazanımlarını' maksimize ederken Çözüm sürecini de Güneydoğu'da
silahlı şehir hâkimiyeti kurmak için kullandılar. İkincisi ise
Çözüm sürecinin arkasındaki siyasi iradeyi karşılarına aldılar:
Erdoğan'ı ve AK Parti'yi. 6-8 Ekim olayları bu anlamda tam bir
kopuştu. Sonrasında sadece uzatmalar oynandı.
Diğer bir ifadeyle, AK Parti'ye içte ve dışta muhalefetin büyümesi,
yani kısa vadeli 'uygun' şartlar Kürt milliyetçilerini yoldan
çıkardı. Muhalefetin 'otoriterleşme' söyleminin imkânları ile kendi
konumlarını daha da pekiştireceklerini zannettiler. Ve AK Parti ve
Erdoğan karşıtlığı 'afyonunu' sınırsızca tükettiler.