Türkiye'de siyaset, uzlaşma değil mücadele merkezli devam ediyor.
Niye mi böyle düşünüyorum?
Bunu bana düşündüren başlıca saik silahlı Kürt milliyetçilerinin tavırları.
KCK'nın ateşkese son veren açıklamasından ve eylemlerinden bahsediyorum:
"Türk devleti ateşkese uymamış, çatışmalara yol açacak edimlerde bulunmuştur. Tüm barajlar artık PKK'nın hedefidir."
HDP'liler bu açıklamaya "uyarı" dese de hemen akabinde TIR'lar yakıldı, asker saldırıya uğradı.
Hakkını teslim etmek lazım, 7 Haziran seçimlerinde ülkedeki siyasi atmosferi en iyi kullanan PKK-HDP çizgisi oldu.
Bu uygun atmosferin bölgesel bir zemini var.
Kürt milliyetçileri Arap baharının kışa dönmesiyle bölgede yakaladıkları "tarihi fırsattan" sonuna kadar istifade ediyorlar.
PYD, Suriye'de Esad rejimi başta olmak üzere tüm aktörlerle yaptığı geçici ittifaklar sonucu bugün neredeyse ABD'nin sahada "savaşan" gücüne dönüştü.
DAEŞ yöntemine benzer şekilde Batı ülkelerinden gelen gönüllü ya da paralı "yabancı savaşçılarla" yeni bir tür ordu kurdu.
İran'ın Şii milislerine göz yumulduğu gibi bu yeni yabancı savaşçılara da sempati ile bakılıyor.
İçeride ise bir süredir mücadele ile uzlaşma arayışını bir araya getirecek bir imkan yakalandı.
HDP üzerinden "barışın" dili, KCK üzerinden "korku ve şiddetin" pratiği...
Böylece, Çözüm sürecinin sağladığı barış ortamında PKK hem silahları terk etmedi hem Güneydoğu'da fiili bir hegemonya oluşturdu.