Siyaset, somut politikalar kadar söylemler üzerinden de yürür.
Bazen söylem politikaları, bazen de politikalar söylemin içeriğini
belirler. Son dönem AK Parti siyasetinde öne çıkan söylem "milli ve
yerli" olmak.
Bu söylem, terörle mücadeleden yeni bir hükümet sistemi ve yeni bir
birliktelik hissi yaratmaya kadar birçok alanda kullanılıyor.
Yani, "milli ve yerli" olmak hem kimlik ve siyasi duruşu açıklama
hem de kapsayıcı ve kurucu bir dil yakalayabilme amacına
matuf...
Türkiye'yi dönüştürme ve uluslararası sistemde etkin aktör haline
getirmeye yönelik... Tıpkı, daha önce kullanılan "muhafazakâr
demokrat" ve "medeniyetimiz" kavramlaştırmaları gibi... Bu yönüyle
de sadece bir partinin kimliği olmaktan öte anlam taşıyor.
Farklı kesimleri kuşatan ortak Türkiye idealinin sıfatı haline
geliyor.
İşte bu sebeple "milli ve yerli" söylemi sadece 15 Temmuz darbe
girişimine gösterilen sivil-demokratik direnci tanımlamak için
seferber edilmiyor. Aynı zamanda 2013'ten itibaren Türkiye'nin
yüzleştiği meydan okumalara, saldırılara karşı koymanın, yani
direnişin de altı çiziliyor. Türkiyeli olmak; "Türkiye'nin
menfaatlerini önceleme bilinci" vurgulanıyor.
"Seküler" PKK da dini grup olma iddiasındaki FETÖ de Türkiye'nin
öncelikleri aleyhinde çalıştıkları için mahkûm ediliyor.
Uluslararası düzen eleştirisi de AB ve NATO ittifakındaki sorunlar
da bu siyasi bilincin süzgecinden geçiriliyor.
"Milli ve yerli" söyleminin muğlak bir forma sahip olduğunu
söyleyebiliriz. 2001'den bu yana AK Parti hiçbir zaman kimliğini
katı ideolojik bir çerçevede kurmadığı için bu söylemin de muğlak
kalmasını dert etmiyor.
Pragmatik bir parti olarak bunda fayda bile görüyor olabilir.
"Milli ve yerli" söyleminin içini doldurmaya yönelik en somut
girişim son kongrede Rabia işaretinin (tek millet, tek bayrak, tek
vatan, tek devlet) tüzüğe eklenmesiydi. Ancak bu dörtlü "teklik"
vurgusu bile muğlaklığı ortadan kaldırmıyor.
Dolayısıyla AK Parti'nin önünde kritik bir soru bulunuyor: "milli
ve yerli" kavramlaştırmasının içini kimler ve nasıl dolduruyor?
Milli iradeye sahip çıkan sivil-demokrat gruplar mı yoksa
Ulusalcılar-Avrasyacılar mı, AB karşıtları mı, güvenlikçi
bürokratlar mı?