Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu'nda yaptığı etkili konuşma
ile Suriye'yi uluslararası gündemin merkezine oturttu. Güvenlik
Konseyi'nin adalet ve temsil yoksunu yapısına işaret etmekle
kalmadı.
Suriye krizinin altı yıldır bitmeyen bir savaş haline gelmesinin
insani kriz boyutunu da sorguladı.
Çözüm üretmeyen uluslararası kuruluşları ve büyük güçlerin
politikalarını eleştirdi.
Dünya sistemine eleştiri getiren ve insani değerleri hatırlatan tek
lider olma farkını bir daha gösterdi. Erdoğan'ın sorumluluk çağrısı
duygulara hitap eden bir retorik değil. Fırat Kalkanı operasyonu ve
mültecilere 25 milyar dolarlık destek başta olmak üzere Türkiye'nin
yaptıkları üzerinden liderlere sorumluluk dersi verdi.
Suriye dosyasının pratik saha gerçeklerine bakıldığında Erdoğan'ın
temaslarında üç konu öne çıkıyor: İlki, Türkiye'nin DAİŞ'ten
temizlediği bölgeyi güvenli bölgeye dönüştürmek için uçuşa yasak
bölge fikrinin tartışılması.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Kerry Suriye rejimi uçaklarının
muhaliflerin kontrolündeki bölgelerin üzerinde uçmasının
yasaklanmasını önerdi. Bu önerinin henüz kararlı bir politika
arayışı mesabesinde olmadığını düşünüyorum.
Daha ziyade Türkiye'ye kısmi ve titrek bir destek verme
mahiyetinde. Zaten henüz Rusya'nın sıcak bakmadığı bu konu şimdilik
tartışılmaya başlandı. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin bu konuyla
ilgili Moskova'dan Avrupa başkentlerine kadar yoğun bir diplomasi
yürütmesi gerekiyor.