Obama geçtiğimiz salı, Chicago'da "duygusal" bir veda konuşması yaptı. Kendi yönetim mirasını koruma kaygısıyla Obama'nın Amerikan halkına verdiği mesaj iki yönlüydü.
Hem barışçıl bir iktidar değişiminin ve milli bütünlüğün önemine dikkat çekti. "Hep birlikte yükselir ve düşeriz" cümlesini bu meyanda sarf etti. Hem de "korkuya kapılmadan demokrasi için mücadeleyi" vurguladı.
Bu vurgu Trump yönetimi dönemine ilişkin bir tür "demokratik teyakkuz" çağrısıydı. Obama icraatlarından bazılarını öne çıkardı: işsizliğin ve bütçe açığının düşmesi, sağlık reformu, İran nükleer anlaşması, Küba ile normalleşme ve 11 Eylül'ün mimarı Bin Ladin'in öldürülmesi gibi. Ve II. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzene iki meydan okumanın olduğunun altını çizdi:
"İslam adına konuşan vahşi fanatikler" ve "yabancı başkentlerdeki otokratların demokrasiye saldırısı." Kuşkusuz ilki Deaş, ikincisi de Putin "tehdidine" işaret ediyor. Obama'nın "tartışmalı" mirasını koruması mümkün değil. Zira halefi G. W. Bush gibi ne icraatlarını iki partinin destek temeline oturtabildi ne de partisinin başkan adayının seçilmesini sağlayabildi.
Demokratlar sadece Beyaz Saray'ı kaybetmedi, Kongre'nin iki kanadında da azınlık durumundalar. Tek yapabildiği, mirasını alt üst edecek Trump'ın önüne bazı sıkıntılı konular bırakmak oldu.
Rusya ile "siber saldırı" üzerinden diplomatik kriz, İsrail'i BM Güvenlik Konseyi'nde sıkıştıran "çekimser" kararı, YPG- PKK'ya "silah desteği" vererek Türkiye ile gerilim gibi. Ayrıca, "idealist" söylemine rağmen Obama, ABD'nin moral değerler ve yumuşak güç açısından dibi gördüğü bir performansa imza attı.