Çok kritik bir konjonktürel değişimin içinden geçiyoruz. Hem uluslararası düzenin hem de etrafımızdaki bölgenin yeni kırılmalara, revizyonlara gittiği günlerdeyiz.
Soğuk Savaş'ın bitişinden sonra liberal demokrasinin zaferi ilan edilmişti. Bu zaferin kısa sürdüğü önce 11 Eylül sonrasındaki ABD saldırganlığı ile daha sonra Arap isyanlarının iç savaşlara dönüşmesi ile netleşti.
Avrupa'da aşırı sağın merkez siyaseti işgal etmeye başlaması ile yeni bir evreye girildi.
Batı, korumacı, göçmen ve İslam karşıtı bir kapanmaya doğru yürürken Ortadoğu vekalet ve mezhep savaşlarının arenasına dönüştü. Obama'nın "liberal baharının" bir illüzyon olduğu Suriye'nin cehenneme dönmesiyle belirginleşti.
Brexit ve Trump'ın seçilmesi bu dalganın yeni bir yansıması... En son olmayacağı da ortada... Sırada İtalya'nın AB'den ayrılma ihtimali, Fransa'nın aşırı sağa teslim olma tehlikesi ve Avrupa'nın güçlü ulus-devletler etrafında içe kapanması eğilimi var.
Batı toplumlarındaki artan kutuplaşma, ırkçılık ve İslamofobi gibi konuları bunlara eklemek lazım. Türkiye-AB ilişkilerindeki tıkanmayı, restleşmeyi de bu dalganın bir devamı olarak görmek gerekir.
Avrupa Parlamentosu'nun müzakereleri dondurma kararı alması sadece Türkiye'nin OHAL uygulamalarından duyulan hoşnutsuzluk ile ilgili değil. Daha büyük bir değişimin negatif izdüşümü. Hatta Avrupa halklarındaki içe kapanmacı yeni eğilimi yönetemeyen siyasetçilerin stratejik zaafının bir tezahürü.