7 Haziran seçimleri üzerinden altmış yedi gün geçti. Türkiye
hâlâ hükümetini arıyor. Dünkü Başbakan Davutoğlu-Kılıçdaroğlu
görüşmesi ile AK Parti-CHP koalisyonu kurulamadığı
netleşti...
Görüşmeler "nitelikli bir süreç" olarak yürüdüyse de masa
devrildi... AK Parti'nin "kısa süreli reform hükümeti" ile CHP'nin
"uzun süreli restorasyon hükümeti" önerileri örtüştürülemedi. Şimdi
medyamız masanın devrilmesinin sorumlularını arayacak... Parti
temsilcileri koalisyonun neden olamadığını karşı tarafı suçlayarak
açıklayacak... Davutoğlu erken seçime gidilmeden önce son bir kez
daha MHP'nin kapısını çalacak muhtemelen...
İki parti arasından koalisyon kurulamamasının en büyük müsebbibi
olarak muhalefet Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "vesayetine" işaret
edecek. Hem de Erdoğan ve Davutoğlu ayrışması yaratmak isteyen bir
kampanya eşliğinde... Bu iddia, olası erken seçime malzeme
hazırlığı mahiyetinde daha da köpürtülecek... Serinkanlı analizlere
ihtiyaç var... Mesele Erdoğan ve Davutoğlu siyasi farklılaşması
değil...
Birbirine zıt iki gelenekten gelen siyasi partinin koalisyon
kurmasının Türkiye'yi kutuplaşmadan, terörle mücadeleden yeni
anayasa yazılmasına kadar birçok alanda rahatlatacağı yolunda
argümanlar sergilendi. İş dünyasından aydınlara kadar elit
kesimlerin arzuladığı böylesi bir koalisyonun AK Parti ve CHP
tabanlarında yeterli destek görmediği hepimizin malumu. Bu yüzden
koalisyon kurulmamasının ortak açıklayıcısı tabanların onay
vermemesi olacak. Ancak AK Parti-CHP ortaklığının önünde iki kritik
engel bulunuyor; birisi konjonktürel diğeri ise
ideolojik.