Barzani, Kuzey Irak'ta referandumu yapmakta ısrarcı.
En önemli iki müttefiki olan Türkiye ve ABD'den gelen uyarılara
kulak asmıyor.
Bu arada Irak askeri seçeneği masaya koyarken "referandumu ertele"
söyleminden "iptal et" tavrına geçti. İran ve Haşdi Şaabi'nin,
özellikle Kerkük etrafındaki tehditleri ortada.
Bugün yapılan MGK ve Bakanlar Kurulu toplantıları sonrasında ise
Türkiye'nin giderek sertleşen tavrının içeriği netleşecek.
Kuşkusuz son güne kadar "erteleme" için Erbil-Bağdat arasında mekik
dokuyanlar olacak.
Ancak Barzani'nin Deaş ile mücadelenin bitme noktasında gördüğü
fırsatı büyük kazanımlar almadan bırakmaya niyeti yok.
En azından uluslararası aktörlerin kabulleneceği bir bağımsızlık
takvimini garanti etmeden "erteleme"ye yanaşma arzusunda değil.
Belli ki konjonktürün "Kürt baharının" son aşamasına, meyvelerin toplanma zamanına geldiğini düşünüyor. Hatırladınız mı, Arap isyanlarının bir "bahar" değil de "kış" getirdiği anlaşılınca "Kürt baharı" kavramı ortaya atılmıştı. Bu kavram, 2010'un sonunda başlayan isyanların Arapların değil "Kürt siyasetinin, aktörlerinin" önünü açtığını anlatmak için kullanılmıştı.
Hani Başkan Obama'nın Arap halklarını Körfez ülkelerinin karşı- devrimci emellerine terk etmesiyle Mısır'da Sisi darbesi gerçekleşmişti;
Libya, Yemen ve Suriye uzun bir iç savaşa sürüklenmişti.
Ve Musul'da yakılan Deaş ateşi Irak ve Suriye'yi üç yıllık bir çatışma cehennemine çevirmişti. *** ABD'nin "düşük masraflı" Deaş ile mücadele stratejisi İran, Şii milisler ve Kürt milliyetçilerinin işine yaradı. Irak'ta Peşmerge kontrolü altındaki bölgeyi genişletirken, Suriye'de ABD destekli YPG kantonlar kurdu.
İşte Deaş ile mücadelenin sonuna gelirken Barzani'nin referanduma gitme ısrarı, Irak-Suriye denkleminde beklenen yeni bir aşamanın fitilini ateşledi. O da Deaş sonrası bu iki ülkenin kaderinin ne olacağıdır.
Gidişat çok tehlikeli... Üç kritik olgu, yeni bir bölgesel karadeliği yaratacak şekilde bir araya geldi. *** İlki, ABD başta olmak üzere büyük güçlerin Deaş sonrası ortak bir Suriye politikası bulunmuyor.
Trump yönetiminin İran'ı çevreleme isteği de bir politikaya dönüşmüş değil.
Ve bölgede, Katar krizi gibi daha başka sorunlar üretmeye aday.
Dahası, Barzani'nin bağımsızlık arayışının getireceği çatışmaları durdurabilecek bir uluslararası ortamda değiliz.
İkincisi, bölgesel güçler sınırların değişmesini, toprak bütünlüğünün bozulmasını istemiyor.
Diğer konularda çatışan menfaatlerine rağmen bu yolda ortak kararlılık sergiliyorlar.
Üçüncüsü ise "artık zamanı geldiğini" düşünen Kürt milliyetçilerinin hırslarını kontrol altına alması mümkün görünmüyor.
Barzani'den sonra PKK-YPG'nin zaten devam eden "devletleşme" arayışını konuşacağız. *** İşte bu genel çerçeveden bakıldığında Türkiye'nin Barzani'ye neden sert yaklaştığını anlayabiliriz. Barzani'nin ısrarına "ne olur canım, bağımsız Kürdistan olsun, İran'a değil Türkiye'ye yakın olur" diyenler bölgenin yeni bir çatışma kuşağına girdiğinin farkındalar mı? Böyle bir ortamda ve bu aktörlerle barışçıl bir ayrılma olabilir mi? Hangi sınırlarla, farklı etnik gruplara verilecek hangi statülerle olacak ayrılma?
Bilmem, farkında mısınız?
Kürt milliyetçilerinin "hırsı" Arap, Fars ve Türk milliyetçilerinin "hiddetini" körüklüyor.
Gelen bahar değil de halkların daha fazla acı ve kana bulanacağı bir kış olmasın