Esed güçlerinin eline geçen Halep'te sivillere "insanlık
koridoru" açmak ancak Türkiye'nin gayretleriyle mümkün oldu.
Kurtulan Haleplilerin mesajı da çok netti: "sadece Allah
veErdoğanlı Türkiye vardı." Ankara- Moskova arasındaki uzlaşmanın
hayata geçmesi için Putin, Tahran ve Şam'a baskı yapmak zorunda
kaldı.
Şii milislerin daha fazla katliam "arzusu" bu şekilde
engellenebildi.
Erdoğan ve Putin'in Halep'le ilgili uzlaşması Suriye'de
"genel bir ateşkes" ihtimalini akıllara getirdi. Nitekim
Erdoğan "Suriye'de bir çözüm isteniyorsa öncelikle
Halep'tekidurumun kontrol altına alınması şart" diyerek kapıyı
açık bıraktı.
Gözler 27 Aralık'taki Türkiye, Rusya ve İran arasındaki Halep
toplantısına çevrilmiş iken Putin, Japonya seyahatinde yaptığı
basın toplantısında daha ileri bir sürecin haberini verdi.
Erdoğan'la "Suriye'deki barış görüşmelerinin Astana'da
sürdürülmesi konusunda mutabık kaldıklarını" söyledi.
Bunun Cenevre sürecine "alternatif değil
tamamlayıcı" olacağını belirtti.
Muhaliflerle Türkiye aracılığıyla görüşen Rusya, ABD'deki geçiş
dönemini değerlendirmenin peşinde. Bu noktada önümüzdeki kritik
sorular şunlar: Halep'in düşmesinden sonra Astana'daki görüşme
genel bir ateşkes sağlayabilir mi? Yoksa İdlib saldırısı öncesinde
Esed rejiminin toparlanması için bir manevra mı? Olası bir genel
ateşkes Esed ve muhalifler arasında siyasi süreç başlatabilir
mi?
Dahası, "Körfez ülkelerinden parasını alarak Suriye'de güvenli
bölgeler kurulmasınayardımcı olacağını" tekrarlayan
Trump oyuna nasıl dahil olacak? Hem Esed ile çalışmahem de
güvenli bölge kurma hatta İran'ı sınırlandırma vaatleri sahada
nasıl telif edilecek?
Bütün bu soruların cevabı şimdilik belirsiz.