Beş aydır Riyad alışık olmadığımız sıklıkta dünya siyasetinin
gündemine oturuyor. Temel sebebi, bölgesel kaosta yeni ve iddialı
bir dış politika arayışında olması.
Yemen'de Husilerin attığı füzeler de Irak Başbakanı Abadi ile
koordinasyon çabası da Lübnan'da Başbakan Hariri'nin istifası da
Riyad'ın yakın ilgi alanında. Malum, Arap isyanları sırasında
statükonun ağır topu olan Suudi Arabistan şimdilerde İran'ın
sınırlandırılması projesinde lider ülke durumunda.
Yemen savaşı, Katar krizi, 2030 vizyonu ve ılımlı İslam'a dönme söylemi ile Suud siyasetine damgasını vuran MBS, 4 Kasım'da da taht rekabetindeki muhtemel rakiplerini bitirme amaçlı "yolsuzluk operasyonu" ile kendini gösterdi. *** Aralarında Kral Abdullah'ın iki oğlu Prens Türki bin Abdullah (Riyad Valisi) ve Prens Miteb bin Abdullah'ın (Milli Muhafız Kuvvetler) da olduğu 11 prens, 4 bakan ve çok sayıda eski bakan tutuklandı. Böylece, savuma, içişleri ve milli muhafızların kontrolünü ele alan MBS iktidarını şimdilik konsolide etti. Buna medya üzerindeki kontrolü ve geçenlerde tutuklanan din adamlarını eklediğinizde MBS'nin kral olmaya hazır hale geldiğini düşünebilirsiniz.
ABD, İsrail ve Körfez'in desteğini alan bu iktidar konsolidasyonu aynı zamanda kendini reform, yeni vizyon, kalkınma ve yolsuzlukla mücadele gibi güçlü söylem unsurlarına dayandırıyor. Ancak Suudi hanedanının yaşadığı taht kavgasının ve hangi neslin yöneteceği meselesinin kolayca durulması beklenmiyor. *** Klasik Suud-Vahhabi ittifakı devam ettirilebilse bile MBS'nin iktidarının Suud hanedanı içinde çok sayıda muhalif üretmesi kaçınılmaz görünüyor. Kardeşler arasında korunabilen hanedan içi denge bu yeni tutuklamalarla geri dönülemez şekilde bozuldu.
İktidarı Selman ailesine geçirme iddiasındaki veliaht, hanedan içindeki rekabeti tümüyle sonlandırmak için radikal davranmak zorunda. Bunu başarabilirse Suud hanedanına uzun süreli bir istikrar getirebilir.
Ancak eğitimli gençleri ve kadınları yanına alan MBS'nin, Vahhabiliğin muhafazakâr temsilcilerini, baskı dışında, nasıl ikna edebileceğini göreceğiz. İhtiyaç duyduğu geniş koalisyonu Vahhabiliğin sert dili olmadan ne tür bir ideolojik zeminde üretebilecek? Daha önce de yazdığım gibi muhtemel cevap Arap milliyetçiliği gibi görünüyor. *** Selefiliğin apolitik versiyonunu yeni bir Arap milliyetçiliği olarak formüle etmek çelişkili bir gayret olacak. Hem Yemen'den Lübnan'a, İran'ın Şiici ideolojisi ve milisleri ile mücadele edecek. Hem Vahhabi yayılmacılığın sert dilini yumuşatarak Batı ve İsrail ile uyumlu hale getirecek.
Hem içerideki muhalif Selefi siyasallaşmayı baskı altında tutacak. Hem de klasik ulemayı rahatsız etmeden gençlerin ve kadınların "reform" beklentilerini tatmin edecek bir formül lazım.
MBS'nin değişim arayışının en radikal boyutu ülkesini rantiyecilikten kalkınmaya taşıma isteği. Ve bunun bölgesel kaosun ve İran ile rekabetin içinde gerçekleştirilmek zorunda olması. Bu sebeple MBS'nin siyaseti Suud'a uzun süreli bir istikrarın yolunu da açabilir. Devletin bekasını tehlikeye sokacak bir türbülansa da sokabilir.
Sonucu belirleyecek olan şey, Suudun İran'ı sınırlandırma hedefini iç ve dış siyasetini konsolide ederek yürütebilme kapasitesinde yatıyor. Şimdilik Suriye, Yemen ve Lübnan'da gidişat kötü, Irak'ta henüz değişen bir şey yok.