AK Parti'nin yüzde 49.5 ile yeni bir seçim rekoru kırması
muhaliflerini zora soktu. Karmaşık duygulara ve tepkilere
sürükledi.
7 Haziran'dan itibaren inişe geçtiği düşünülen bu parti yine tek
başına iktidardaydı. Hatta AK Parti bir on yıl daha Türkiye'yi
yönetebilme gücünü seçmenden almıştı. Hem de kriz içindeki siyasal
sistemi yeniden yapılandırabilme potansiyeli taşıyan bir Meclis
ağırlığıyla.
Bu "dayanılamaz" gerçekliğe en aşırı tepkiler muhalif elit
kesimlerden geldi. Bu tepkiler başlıca üç şekilde toparlanabilir.
İlki, "bu ülkede artık yaşayamam" yaklaşımı. Derin bir hayal
kırıklığının yansıması olan bu yaklaşımın ilk kızgınlık geçtikten
sonra kalıcı olması beklenemez. Her türlü eleştiriye rağmen, son on
yılda Türkiye yatırımlar, zenginleşme, fırsatlar ve çoğullaşma
anlamında bir üst lige geçti. Sosyo-ekonomik değişim ve gelir
artışı anlamında muhalif de olsa seküler kesimlerin söz konusu
yükselişten en fazla istifade edenler arasında olduğunu
biliyoruz.
Seçim sonuçlarına duyulan ikinci tepki siyasetten, kutuplaşmadan
yorularak gündelik hayata sığınmak şeklinde. "Madem AK Parti
gitmiyor bari hayatı ıskalamayalım" cümlesiyle ifade edilen bu
tutum "terk etme söylemini" de kolaylıkla içine dahil edecek bir
pratikliğe sahip. Müzikten modaya, seyahatten para kazanmaya kadar
birçok fırsat alanının farkında olan bir yaklaşım aynı zamanda.