Trump, Putin ile yaptığı Helsinki zirvesi sebebiyle içeride çok
sert eleştirilerle karşı karşıya. Eleştiriler Putin'in etkisine
girmekten vatana ihanete kadar uzanıyor.
Rusya'nın 2016 seçimlerine müdahale etmediğini söylemesi en çok
tepki alan konuydu. Söz konusu açıklamaya tepkiler istihbarat
çevreleriyle sınırlı kalmadı.
Rusya'nın saldırgan yayılmacılığından endişe eden Demokrat ve
Cumhuriyetçi kesimler ve medya da eleştirilere katıldı. Hatta
Cumhuriyetçi Senatör McCain "daha önce hiçbir ABD başkanı kendini
Putin gibi bir despot karşısında bu denli sefilce aşağılatmamıştı"
yorumunu yaptı. Nitekim Trump eve döndükten sonra Rusya'nın
seçimlere müdahalesini kabul eden beyanda bulunmak zorunda
kaldı.
Amerikan kamuoyunun sert tepkisinin Trump'ın Rusya ile "iyi bir
başlangıç yapma" arzusunu sınırlandırdığı ortada.
Yine Avrupalı liderler Trump'ın AB'yi "hasım," Rusya'yı "rakip"
olarak nitelemesinden rahatsızlar. Bu tartışmalı zirveden sonra
Atlantik ittifakı içindeki çatlağın daha da derinleştiği
söylenebilir. Bu çatlağı önemsemeyen Trump'ın Çin ve AB ile ticaret
savaşında Rusya'yı yanına alma hamlesi yürüttüğü anlaşılıyor.
Ancak bu hamlesi ABD'nin Rusya politikasını karmaşık ve etkisiz
hale getirdiği yönündeki kaygıları artırıyor. 2012-2014 arasında
Rusya büyükelçiliği yapan Michael McFaul'e göre, Helsinki Zirvesi
ABD'nin Rusya'ya karşı "tutarlı, birleşik bir grand stratejisi
olmadığını" daha da ortaya çıkardı. Ancak Rusya'ya karşı
yaptırımlara devam eden Trump'ın Kırım'ın iltihakını kabul etmemesi
sebebiyle henüz somut tavizler verdiği de söylenemez.
Asıl merak konusu zirvenin bölgemize etkilerinin ne olacağı.
Trump ve Putin'in üzerinde anlaştıkları en belirgin iki konu
İsrail'in güvenliği ve Suriye'de işbirliği içinde olma arzusu. İki
lider, Güney Suriye'deki gelişmelerin (Golan tepesi öncelikli olmak
üzere) İsrail'in güvenliğini garanti altına alacak şekilde
yürütülmesi konusunda anlaştılar. Bu uzlaşma İsrail'in hırslarını
teşvik edici mahiyette. Bu anlaşmada İsrail başbakanı Netanyahu'nun
hem Trump hem de Putin ile yaptığı ikili görüşmelerin payı
bulunuyor.
Trump zaten Kudüs meselesinde İsrail'den yana açık şekilde tavır
aldı. Yakında "yüzyılın anlaşması" adı altında Filistin'i baskı
altına alan bir planla ortaya çıkması bekleniyor.
Bu gidişat Tel Aviv'i daha da cüretkâr hale getiriyor.
İsrail, Doğu Kudüs'teki Ayrım Duvarı'nın Batı Şeria tarafında kalan
Han el-Ahmar bölgesindeki barakaları yıkmaya devam ediyor.
Hedef Doğu Kudüs'ten Ölü Deniz'e kadar uzanan araziden
Filistinlileri çıkarmak ve Yahudi yerleşimlerini birleştirmek.
Yine, İsrail Parlamentosu dün "Yahudi Ulusunun Devleti" yasasını
kabul etti.
Yasa, birleşik Kudüs'ü İsrail'in başkenti ve İbranice'yi de resmi
dili olarak ilan ediyor.
Resmi dil olan Arapça'yı ise özel statülü dile indiriyor. Yine
Yahudi dini kanunları anayasal olarak referans kabul ediliyor. Daha
önemlisi, Yahudi yerleşimlerinin inşasına devam edilmesi "ulusal
bir çıkar" olarak tanımlanıyor.
İsrail, iki devletli çözümü tümüyle yok edecek adımları atıyor.
Trump ile Putin'in görüşmesi Rusya'nın Suriye'deki ana belirleyici
aktör olduğunu teyit etti. Ancak iki liderin henüz Suriye'de,
konuşulduğu gibi, büyük bir pazarlık yaptıkları düşünülmüyor.
Putin, İsrail'i rahatlatmak için İran'ı sınırlandırma yönünde
işaretler veriyorsa da bu tümüyle İran'ı Suriye'den çıkarma
anlamına gelmiyor. Kaldı ki İran destekli Şii milislerin
Suriye'deki varlığına son vermek Moskova'nın da kapasitesini
zorlar.
İran ise oyunda kalmak için Moskova ile diplomatik pazarlıktan geri
durmuyor. Nitekim Helsinki zirvesi öncesi Ali Ekber Velayeti'nin
Putin ile görüşmesi bu açıdan önemliydi.
ABD ve Rusya, Suriye'deki işbirliğini geliştirecekse, her iki ülke
ile çalışabilen Türkiye'nin devrede olması çok önemli.
Kritik iki konu, İdlib'in ve Fırat'ın doğusundaki YPG'nin geleceği
önümüzdeki aylarda netleşecek