ÖNERİ
Türkiye’nin gündemindeki en önemli konu eğer yapılacaksa 2019’daki başkanlık seçiminde Tayyip Erdoğan’ın karşısına kimin çıkacağı.
Muhalefet partileri Erdoğan’ı taklit ederek “ittifak” görüşmeleri yapıyorlar.
Hepsi “herkesin oy vereceği aday” arayışında.
Genel inanış şu; “iyi bir aday bulunursa seçim kazanılır.”
Kime karşı? Erdoğan’a karşı. Peki, asıl sorunumuz Erdoğan’ın başkan olması mıdır, yoksa Türkiye’nin kendi iradesiyle demokrasi, hukuk, özgürlükler ve insan haklarından vazgeçmesi anlamına gelen yeni sistemi kabul etmesi midir?
Türkiye’nin yarıdan fazlası “diktatörümü seçmek istemiyorum” dedi. 16 Nisan 2017’deki referandumda. İnsanlar bu uğurda yüreklerini koydu ortaya, günlerce, geceler boyu mücadele etti. Ama buna rağmen devletin tüm olanakları ve gücü kullanılarak hileli bir referandum sonucu “tek adam rejimi” kabul edilmiş oldu.
Şimdi hepimize bir seçim dayatılıyor. Asla istemediğimiz, gerçekleşmemesi için yoğun mücadele verdiğimiz bir sisteme uygun seçim yapmamız isteniyor.
Daha doğrusu istemediğimiz bir “tek adam” rejimini meşrulaştırmamız isteniyor.
Buna neden boyun eğelim?
“Herkesin oy vereceği aday” aramak yerine “Hayır bu seçimi kabul etmiyorum” diye haykırmak, tıpkı referandumdaki gibi dağ taş gezerek “Katılımı yüzde 50’nin altına düşürelim ve seçilecek kişiyi ilk günden gayrimeşru hale düşürelim” diyemez miyiz?
Öyle sanıyorum ki “ikinci turda” bütün partileri bir araya getirmek ve ortak bir adayda buluşarak yüzde 50 artı 1’i bulmak, seçimi boykot ederek katılımı yüzde 50’nin altına düşürmekten daha zordur.
Çünkü değişik siyasetteki kitleleri “bir kişide birleştirmek” yerine herkesi tıpkı referandumdaki gibi bir ilkede buluşturmak hem daha kolay hem daha akıllıcadır.
Tabii şu gerçek de var; tek adaylı bir seçimde katılım yüzde 50’nin altına düşse bile Erdoğan seçilmiş olacaktır.
Ama şunu bilmeliyiz ki burası Mısır, Suriye, Tunus, Irak gibi demokrasi alanında çok geri bir ülke değildir. Seçilmek için asgari oy oranı yüzde 50 artı 1’i bulmayı bırakın, seçmenin yarısını bile sandığa götüremeyen bir lider ne Türkiye’de ne dünyada meşru kabul edilmez.
Bilerek ve isteyerek seçime katılma oranının yüzde 50’nin altına düşürülebilmesi dünya demokrasi tarihine geçecek olağanüstü bir olaydır.
Katılma oranının yüzde 50’nin altında olduğu bir seçimde kazanan kişi sevinçle başkanlık makamına oturabilir ama o görevde uzun süre kalamaz.
Oysa aynı kişi herkesin katılacağı bir seçimde yüzde 50 artı 1 oyla seçildiğinde “çok adaylı demokratik bir seçim” yapılmış ve “o kişi hakkıyla seçimi kazanmış” olacaktır. Böyle bir seçilmiş kişinin önünde durmak artık mümkün olmayacaktır.
Unutmayalım seçime katılmak kadar katılmamak da demokratik bir haktır.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER