DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Seçime artık 22 gün kaldı.
Ama sokağa baktığımızda pek seçim heyecanı
yok.
Adaylar geziyorlar, el sıkıyorlar, konuşuyorlar ama
kampanya açısından bakarsanız her şey tatsız.
İşin aslı şu ki, seçim kampanyası yürüten tek kişi
var.
O da Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyan AKP
Genel Başkanı Tayyip Erdoğan.
Her yerde ve her zaman o konuşuyor.
Televizyonlara o çıkıyor,
mitingleri o yapıyor, açıklamalar
ondan geliyor, bilbordlarda da o var.
Yüksek Seçim Kurulu’nun bu seçimdeki ilk kıyağı;
biliyorsunuz AKP Genel Başkanı’na seçim yasağı
uygulanmayacağını açıklaması.
Böylelikle Erdoğan her yere Cumhurbaşkanı
sıfatıyla gidiyor. Hiçbir yasak ona
uygulanmıyor. Ona uygulanmayınca cumhurbaşkanı protokolüne
uyan devletin bütün birimleri de yasak dışında
kalıyor.
Dışarıdan gelen biri bir gün Türkiye’yi gözlese, yerel
seçim değil de genel seçim yapıldığını ve tek
adayın da Tayyip Erdoğan olduğunu düşünür.
Son birkaç gündür yandaş medyanın tamamının arka sayfaları
Tayyip Erdoğan reklamlarıyla kaplı.
Erdoğan’ın “eyvallah” der gibi elini göğsüne
koyduğu bir fotoğrafı var.
Bu fotoğraf Türkiye’nin her yerindeki bilbordlarda, reklam
afişlerinde, otobüs duraklarında, bina cephelerinde, üst geçit ve
köprülerde de var.
Asla kaçamıyorsunuz bu bakıştan.
İstanbul’un her tarafı da Erdoğan’ın dev
posterleriyle kaplı.
‘İstanbul bizim aşk hikayemiz yazıyor’
hepsinde.
Bazı bilborlarda lütfedip aday olarak gösterilen Binali
Yıldırım’ın da fotoğrafı var.
Gerçi iki bıyıklı kişinin fotoğrafının altında
‘Bu bir aşk hikayesi’ gibi cümle olması biraz
tuhaf kaçıyor ama olsun, millet anlıyordur maksadı
nasıl olsa.
Bütün bunlar “korkunun” sonucudur.
Niye biliyor musunuz?
Erdoğan AKP’nin çok ciddi düşüşte olduğunu
görüyor.
Seçim sonuçları bu kadar kötü çıkarsa kendi
iktidarı da tartışmaya açılacaktır.
Bu nedenle ortaya kendisini koyuyor.
Vatandaşta “aday benim ona göre, belediye başkan adaylarına
değil bana oy vereceksiniz” algısı yaratmaya
çalışıyor.
İktidarın başarısızlığının AKP’nin başına, dolayısıyla
kendi başına patlamasından duyduğu endişe yüzünden
varını yoğunu ortaya koyuyor.
Bir tür ölüm batak oyunu oynuyor.
Sadece Erdoğan mı? Bakan olarak atadığı herkes, iç
kabinesi, danışmanları, hepsi bir ağızdan sanki yerel değil de
genel seçim yapıyormuşuz gibi korkutucu, ürkütücü sloganlar
atarak halkı Erdoğan’a oy vermeye çağırıyor.
Terörle korkutuluyor herkes.
Sanki bir savaş çıkacak da Türkiye işgal
edilecekmiş gibi “beka sorunundan” söz
ediliyor.
Saray, elindeki olağanüstü para gücüyle her medya
organını, her reklam alanını satın alarak beyinleri yıkamaya ve
seçimden ne pahasına olursa olsun galip ayrılmaya çalışıyor.
Şimdi gelin de beni, “Erdoğan kazanamayacağını bilse bile
seçime gider” masalına inandırın bakalım.
OKURDAN MESAJ
Pek çok okurum Abdullah Cenkçiler adını bilir
herhalde.
Başta Milli Piyango olmak üzere usulsüzlük
kokuları gelen pek çok konuda aktif çabalarını bu köşeden sizlere
aktarmıştım.
Cenkçiler son olarak enerji şirketlerinin sayaç
oyununu yazmış.
Birlikte okuyalım;
Sevgili Can Bey, dert bir değil ki; nereye el
atsak hile hurda haksızlık.
Özelleştirme sonrası Ankara’da elektrik dağıtımı
Başkent, perakende satışlarda Enerjisa
şirketlerine verildi. Bu şirketlerin yaptığı haksız
uygulamalar binlerce vatandaşın canını yakıyor. Bunlardan
biri de benim.
En çok uyguladıkları yöntem, sağlam sayacı bir bahane
bularak değiştirmek, daha sonra o sayacı arızalı diye tekrar
değiştirmek ve ek tahakkuk çıkararak görevi kötüye
kullanmak.
Biliyorsunuz ben elektrik yüksek mühendisiyim.
TRT’de 15 yılım başmühendis, 20 yılım da enerji
müdürlüğü yaparak geçti.
Haksız uygulamalarla halkı zora sokan şirketlere
karşı neredeyse 4 yıldır mücadele ediyorum ancak
ben bile bu konuda başarılı olamadıktan sonra
nerede kaldı sade vatandaşlarımız. Benim başıma gelen komşumun da
başına gelmiş. Bakın ne diyor;
“Elektrik sayacımı haberim olmadan değiştirmişler. Sözde
eksik ölçmüş ve bir yazı ile 158.40 TL fark istediler. Elbette
yatıracağım çünkü yatırmazsam kural gereği elektriği kesecek, sonra
da açma kapama parası alacaklar. Ancak bu rakamı geçmiş faturalara
göre bir ortalama yaparak çıkarmışlar. Bunlar her ay sayacı okuyor
ve sayaç okuma bedeli alıyor. Bunu anında neden fark etmediler. Ama
peşini bırakmayacağım, dava açacağım. Yeter artık bu soygunlardan
bıktık.”
ÇOK GÜLDÜM
Bir zamanlar bir ülkede halk ayaklanır
hükümdara karşı.
Haklılardır da. Ne adalet, ne
düzen kalmıştır ülkede.
Hükümdar ayaklanan halkı meydandaki devasa bir havuzun
etrafında toplar ve bir konuşma yapar:
“Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde
kurtulabilirsiniz. Böyle isyan etmenize hiç gerek yok. Şimdi ben bu
havuzu boşalttıracağım, üzerini de kapattıracağım. Sizden tek
isteğim bu havuzu süt ile doldurmanız. Herkes gece yarısından sonra
bu havuza bir kova süt dökecek. Herkes tek başına dökecek sütü,
kimse kimseyi görmeyecek. Güneş doğarken hepiniz burada olun. Havuz
süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim.”
Ertesi gün sabah olur herkes sevinçle toplanır havuzun başına. Öyle
ya, artık bu düzenbaz hükümdardan kurtulacaklardır. Hükümdar da
gelir ve üzeri kapalı havuz açılır.
Bir de ne görsünler?.. Havuz berrak suyla
doludur.
Çünkü herkes aynı şeyi düşünmüştür “Onca sütün içinde benim
döktüğüm bir kova suyu kim fark edecek?”
Hükümdar
konuşur: “Gördünüz mü? Siz ne iseniz ben de oyum. İçinizden
kimi seçerseniz seçin sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. O yüzden ben
tahtımda kalıyorum siz de layık olduğunuz sistemin
içinde.”