ANALİZ
Saray ve iktidar “tek kişilik rejime” geçebilmek için bütün kozlarını oynuyor. Başbakan ve yandaşlar “hayır” diyecekleri peşinen “terörist, hain, darbeci, vesayetçi” ilan etiler bile.
Aynı yöntemi 2010'daki anayasa paketinde de kullanmışlardı. Oysa şimdi 2010'daki anayasanın bir hata olduğunu söyleyerek yargı ile ilgili bütün maddeleri yeniliyorlar.
Yani yine bir “kandırılmışlık” vakası ile karşı karşıyayız.
Aslına bakarsanız şu andaki “fiili durum”da dayatılan anayasada ne varsa aynen geçerli.
Erdoğan şu anda da “tek adam” pozisyonunda. Hükümet ve parlamento yok hükmünde. Bakanlar Kurulu diye bir şey yok. Erdoğan ne istiyor da yapılmıyor?
Tek sorun, yarın bir gün iktidar değişirse bugün işlenen bütün anayasal suçların hesabı sorulabilir. Bu nedenle MHP'nin koltuk değnekliğinde suçlara anayasal bir kılıf bulunmak isteniyor. Bunun için de bu milletin safiyene duyguları sömürülmek isteniyor.
Buna rağmen yine de “hayır” çıkması halinde değişen fazla bir şey olmayacak. Erdoğan yine çok güçlü bir cumhurbaşkanı olarak ülkeyi tek başına ve canının istediği gibi yönetecek. Parlamento 316 AKP milletvekili ve koltuk değneği 35 MHP'li milletvekili ile aynı duracak.
Muhtemelen hükümet değişecektir. Herhalde Erdoğan referandumdan yenilerek çıkarsa suçu kendinde değil hükümet olsunlar diye atadığı isimlerde bulacak ve onları değiştirecektir, hepsi bu.
Zaten durum böyle olduğu için saray gözü kara biçimde “hayır çıksa bile her şeyi kontrol edebileceği tüm ortamı yaratmaya” çabalıyor.
Son alınan bir kararla Ziraat Bankası, Halkbank, PTT, Botaş, TPAO, İstanbul Borsası ve pek çok “karlı” kuruluş Varlık Fonu'na aktarıldı.
Varlık Fonu hesapta “yatırımları artırmak ve hızlandırmak” için kurulmuş “iyi niyetli” gibi görünen bir yeni bir kurum.
Ama işlevi o kadar da “iyi niyetli” olmayacak. Türkiye'nin adeta “nakit basan” çok karlı kuruluşları her türlü denetimden ve yasal yükümlülüklerden arındırılarak sarayın hizmetine sunuluyor.