BUNU YAZMAK GEREK
Şu sıralar sinemada gösterilmeye başlanan The Post filminden aldım bu cümleyi. Filmin son sahnelerinden birinde geçiyor bu söz. The Post mutlaka izlenmesi gereken bir film. Bir kere Meryl Streep ve Tom Hanks oynuyor üstelik yönetmen de Steven Spielberg. Konusu ise tam Türkiyelik. Yıl 1971. Amerika Vietnam savaşının batağında boğulmak üzere. Amerikan yönetimi Vietnam savaşını asla kazanamayacağını biliyor ama savaşa ısrarla devam ediyor. Çünkü battığını kabul ederse Amerika devletinin karizması çizilecek, savaşa devam ediyorlar ki belki bir gün kazanırız umuduyla. Böylelikle Amerikan halkına hesap vermekten kurtulabileceklerini planlıyorlar. Bu sırada on binlerce Amerikalı Vietnam’da heba ediliyor. İşin ilginç yanı devleti yönetenler bu gerçeği gizliyorlar gizlemesine ama bunu bir rapor haline getirip saklamayı da ihmal etmiyorlar. İşte bu rapor Amerikan basınına sızıyor. Önce New York Times’ta yayınlanıyor ilk belgeler. Beyaz Saray hemen harekete geçiyor. Adalet Bakanlığı kanalı ile yayın engelleniyor mahkeme de sansür koyuyor. Böylelikle New York Times haberi yayınlamayı kesmek zorunda kalıyor. Hal böyle olunca belgeleri sızdıran bu kez Washington Post’a sızdırıyor raporu. Washington Post belgeleri yayınlamaya karar veriyor. Ancak ortada New York’taki mahkemenin aldığı tedbir kararı var. Üstelik tam o sırada halka açılmaya hazırlanan Washington Post, eğer mahkum olursa tüm varlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. İşte o an iş gazetenin sahibine yani Katherine Graham’e düşüyor. Haberin yayınlanıp yayınlanmayacağına tek karar verecek kişidir artık. Ve kararını verir. Haber basılacaktır. Tabii haberin yayınlanmasıyla birlikte kıyamet de kopuyor. Başkan Nixon küplere biniyor, Washington Post hakkında da tedbir çıkarılmak isteniyor. Ancak gazete direniyor, konunun basın özgürlüğü olduğu bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin karar vermek zorunda olduğu belirtiliyor. Amerikan yargısının en üst organı Anayasa Mahkemesi çok heyecanlı oturumlardan sonra basın özgürlüğünün asla vazgeçilemeyecek bir kavram olduğuna vurgu yaparak Washington Post’u haklı buluyor. Yazımın başında neden “Tam Türkiyelik” dedim? Çünkü Türkiye’de şu an geçerli yönetim anlayışı eğer 1971’de Amerika’da geçerli olsa Washington Post o haberi asla yayınlayamayacağı gibi başta sahibi ve genel yayın müdürü olmak üzere birçok elemanı “vatan haini” veya “terörist” damgasıyla ömür boyu hapis yatardı. Türkiye’deki iktidar zihniyeti medyayı kendi fikir, görüş ve hizmetlerinin propagandasını yapan bir aygıt olarak kabul ediyor. Bunun dışındaki hiçbir şeyi asla kabul etmiyor. Eleştiriye hiç tahammülü olmadığı gibi soru sorulmasına bile izin vermiyor. Medyayı iktidarın hizmetinde olmak zorunda görüyor. Bu nedenle bundan 47 yıl önce hukuk ve demokrasinin saygı gördüğü bir ülkede yaşananları bugünün Türkiye’sindeki iktidar ve yandaşlarının anlaması pek mümkün değil. Hele bu iktidarın “basın yönetenlerin değil yönetilenlerin hizmetindedir” anlayışını kabul etmeleri; buna uymaları hayalden bile ötedir.
ŞAŞIRDIM