KAFAMI BOZAN ŞEYLER
İktidar üniversiteler üzerine yıllardır oyunlar oynuyor. Koca koca üniversiteler neredeyse “disiplinli yüksek liseler” haline getirildi.
Bütün üniversitelerin başına imam hatip kaynaklı, öyle olmasa da siyasal İslamcı ve en önemlisi adeta birer Erdoğan fedaisi kesilen kişiler oturtuldu.
Bütün fakülte ve bölümler bu zihniyetteki kişiler tarafından dolduruldu.
Üniversite özerkliği kaldırıldı.
Araştırma geliştirme kavramları toprağa gömüldü.
Üniversiteler niteliksiz eleman yetiştiren sözde eğitim kurumları haline getirildi.
Nitelikli bütün öğretim üyeleri, araştırma görevlileri, üniversitelerin iş bilen deneyimli kadroları yok edildi, yerine akademik unvanları nereden ve nasıl aldıkları tartışmalı isimler yerleştirildi.
Şimdi son oyun üniversitelerin parçalanması.
Bahane olarak çok sayıda öğrenci olmasını göstererek örneğin İstanbul Üniversitesi parçalara ayrılıyor.
Doğal olarak İstanbul Üniversitesi’nin hâlâ görevde kalabilen nitelikli kadroları buna karşı çıktılar.
Tabii karşı çıkmalarının bir anlamı olmuyor ne yazık ki. Çünkü bu iktidar “ne yapılacaksa ben yaparım benim yaptığım da en iyisidir karşı çıkanın da kafasını koparırım” mantığında olduğu için hiçbir eleştiri ve öneriye kulak asmıyor.
Geçtiğimiz perşembe günü CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bölünmesine karar verilen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni ziyarete gitti.
Bu ziyaret iktidar çevresinde çok ciddi bir rahatsızlık yarattı. Önce üniversitenin güvenlik şirketine görev verdiler.
Şirket yöneticisi dekana bizzat giderek “Bu adam üniversiteye girmeyecek, girerse bunun bir bedeli olur” tehdidi yaptı.
Ancak dekan davet sahibi olmadığını, gelen kişinin cumhurbaşkanı adayı olduğunu, buna kendisinin izin verme ya da vermeme yetkisinin olmadığını söyledi.
Muharrem İnce geldi, dekanı beş dakika ziyaret etti, sonra dışarıda toplanan öğretim görevlisi ve öğrencilerle kısa bir konuşma yaptı ve gitti.
Ardından Erdoğan’ın YÖK’ün başına oturttuğu kişinin talimatı ile dekan görevinden alındı.
Resmi olarak dekan istifa etti tabii.
Ama etmemesi halinde başına neler gelebileceğini bu ülkede yaşayan herkes biliyor tabii.
Konunun sosyal medyada dallanıp budaklanması üzerine YÖK’ün başına konulan kişi açıklama yaptı.
Dedi ki “Burası üniversite, burada siyasetçi olmaz.”
Fedailiğine soyundukları Erdoğan’a fahri doktora verirken siyaset üniversiteye girmemiş mi oluyor?
Marmara Üniversitesi’nin yeni yapılan binalarına bir parti başkanının Recep Tayyip Erdoğan’ın adı verilirken siyaset olmuyor mu?
Bir üniversitenin adına bir parti başkanı olan Erdoğan’ın adı verilirken siyaset olmuyor mu?
İktidar ve yandaşları, yalakaları seçimler yaklaştıkça “seçim kaybetme riskine” karşı olağanüstü hassaslaştılar.
Şu önümüzdeki sayılı günlerde bu zihniyet Türkiye’ye yönelik her türlü şeyi yapabilir.
Çünkü biliyorlar ki seçimde bekledikleri sonucu alamazlarsa yaşadıkları bu ayrıcalıklı hayatın, kazandıkları olağanüstü paraların, güç sarhoşluğu ile yarattıkları hasarın, yok ettikleri, dağıttıkları ailelerin, mahvettikleri tüm değerlerin hesabı mutlaka sorulacak.
Sorun şu; kazanırlarsa düşmanlık besledikleri kesimlere bugünkünden farklı bir şey olmayacak, belki hayatlar biraz daha daralacak, biraz daha zorlaşacak onlar için.
Ama kendileri kaybettiklerinde, gerçekten kaybedecekler.
Normalde yatacak yerleri olmayacak olanların bugünkü panikleri bundandır.
Türkiye’nin yeniden demokrasiye, hukuk düzenine ve özgürlüklere dönebilmesi için çok az daha sabretmek gerekiyor.
YENİ ÖĞRENDİM