ŞAŞIRDIM
Ünlü MİT TIR’ları davası dün yine gündeme
geldi.
Çünkü Yargıtay’ın gerekçeli kararı açıklandı. Bu
kararla cemaatçilerin, FETÖ yapılanması içinde MİT’i ve
hükümeti hedef aldığı, bunun planlı bir organizasyon
olduğu vurgulandı. Söyleyecek hiçbir şey yok tabii.
Ancak anlamadığım, hatta ilk günden beri
anlamadığım bir şey var.
Öncelikle şunu belirtmeliyim.
Cemaat, hükümeti devirmek için çeşitli
operasyonlara başvurdu. Bu hepimizin bildiği bir
gerçek.
Örneğin 17-25 Aralık skandalı bunun tipik
örneklerinden biridir.
Kimse “17-25 Aralık operasyonu, polisin ve savcıların
tamamen yasalara, hukuka bağlı kalması nedeniyle
yapılmıştır” diyemez. Çok net ve açıktır ki,
iktidarla çıkar çatışmasına giren ve menfaatleri
paylaşmakta geri kalan cemaat, hükümeti devirmek
istemiştir.
Ancak bir gerçek daha var ki, o da şu; cemaatin hükümeti
devirmek için başlattığı bu operasyonda iddia edilenler
gerçek.
Yanisi şu: Operasyon art niyetli ama
çok ciddi suçlar işlendiği gerçek.
Bu durumda ne yapacağız?
Operasyonu cemaat yaptı diye suçu görmezden mi
geleceğiz?
Hayır, hem ortaya saçılan suçun
üzerine gidilecek, hem de bunu hükümeti devirmek için komploya
çeviren cemaatin canına okunacak. Bunlardan sadece biri
yapıldı, cemaatin canına okundu, suç ise
“şimdilik” sümen altı edildi.
Benzer bir durum dün gerekçeli kararı açıklanan
MİT TIR’ları davasında da var. Gerek mahkeme, gerekse Yargıtay;
aslında MİT TIR’larında silah ve mühimmat olduğunu
itiraf ediyor. Bunun bizim tuttuğumuz bir örgüte
gittiği de saklanmıyor.
Aynı 17-25 Aralık skandalı gibi.
Silah konusu doğru, ama cemaat bunu hükümeti devirmek için
komploya çevirmiş.
Bunu da anlayalım peki.
Ancak bu olay nedeniyle hapse giren CHP
Milletvekili Enis Berberoğlu’nu ve yurt dışında yaşamak
zorunda bırakılan Can Dündar’ı ne yapacağız?
Bu iki gazeteci de “devlet sırrını açıklamak ve casusluk
yapmakla” suçlanmadılar mı?
Oysa mahkeme kararları ile ortada devlet sırrı
falan kalmadı.
Yargıtay’ın gerekçeli kararında “Bunun doğrudan hükümeti
ve MİT’i hedef aldığı, FETÖ’nün planlı bir örgütsel organizasyonu
olduğu” vurgulandıktan sonra “Örgüt, hükümetin
uluslararası arenada zor duruma düşmesi için, Suriye
faaliyetlerini deşifre etme kararı aldı” deniliyor.
Gerekçeli kararda TIR’larda silah olduğu kabul edilirken,
“Suriye’de yaşananlar nedeniyle meşru savunma durumunda
kalan devletin, orantılı ve önleyici tedbirleri alma hakkına
sahiptir. Hiçbir devlet, felaketlerin gelip çatmasını
bekleyemez” denildi.
Çok güzel. O halde cemaati ne yaparlar bilemem ama
haksız yere suçlanan ve ağır biçimde mağdur edilen
gazetecilere itibarları iade edilmelidir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Ortayaköy’e yolu düşenler, meydanda kendi şövaleleri
üzerinde karikatür çizen sanatçılara mutlaka
rastlamıştır.
Bunlardan Mithat Solmaz’la ben de yanılmıyorsam
iki kez ayaküstü sohbet etmiştim.
Mithat Solmaz’dan dün canımı çok sıkan bir
mesaj aldım.
4 yıldır Ortaköy’deki bir ağacın altında karikatür çizdiğini
söyleyen Solmaz, “Siz de birkaç defa seçimler öncesinde
gelip oturmuş bankta arkadaşlarla sohbet etmiştiniz.. Her şey güzel
olsun diye bir karikatürist olarak ha bire meslektaşlarımın
mahkemelerde süründürülmesinden, karikatüristlerin cezaevine
atılmasından anti-demokratik bir yığın uygulamadan dolayı iktidar
zihniyetinden kurtulmak için CHP’yi desteklemeyi bir borç
bildik” dedikten sonra öyle devam etmiş; “Ne yazık
ki Beşiktaş zabıtası, burada resim ve karikatür çizmenin yasak
olduğunu ileri sürerek beni ve ressam bir arkadaşıma engel oldu.
Devam etmemiz halinde sanat için kullandığımız malzemelerimize de
el konacağını belirtti.”
Şu anda karikatürist
Mithat Solmaz ve portre ressamı Duran
Külen Ortaköy Meydanı’nda resim ve karikatür
çizememekte.
Neden?
Sabit bir stantları yok, yer işgal etmiyorlar, kimseyi de rahatsız
edip para dilenmiyorlar.
Ortaköy gibi sanatın ve sanatçının buluştuğu bir mekandaki bu
“nadanlık” acaba neden yapılıyor?
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
AKP Genel Başkanı tarafından sarayın Yüksek İstişare
Kurulu’na alınan Bülent Arınç çok ilginç bir açıklama
yaptı önceki gün.
Önce Canan Kaftancıoğlu’na verilen 9 yıl 8 aylık cezanın
aşırı olduğunu dile getirdi.
Sonra da sarayın görevden aldırdığı Mardin Büyükşehir Belediye
Başkanı Ahmet Türk için şunları söyledi;
“Ben sadece Ahmet Türk’ü tanıyorum ve ona saygı duyuyorum.
Ahmet Türk’ün benim üzerimdeki hakkı şudur. Bu kişinin terörle
alakası yoktur. Ahmet Türk’ün terörle alakası yoktur. Barış olsun
isteyen biridir.”
Saray Sözcüsü İbrahim
Kalın, bu açıklama üzerine
bir açıklama yapılması gereğinin doğduğunu belirtti.
Kalın, “Sayın Arınç, tecrübeli bir siyasetçidir.
Büyüğümüzdür. Yaptığı bu açıklamalar şahsi fikirleridir.
Cumhurbaşkanlığı’nı bağlamaz” dedi. Bu tedirginlik, bu
telaş niye acaba?
Bülent Arınç biraz başına buyruk siyasetçidir.
Erdoğan’dan izin alarak konuştuğunu zannetmem.
Ama son görevi gereği bile bile Erdoğan’ı sıkıntıya
sokacak bir açıklama yapmasını da beklemem açıkçası.
Yüksek tepelerde garip şeyler oluyor gibi geliyor
bana.
Sanki sanıldığı gibi her şey kontrol altında değil
mi ne?