Can Ataklı Sözcü Gazetesi

Devlet sırrıysa şimdi niye açıklandı değilse gazeteciler niye hapse girdi?

ŞAŞIRDIM Ünlü MİT TIR’ları davası dün yine gündeme geldi. Çünkü Yargıtay’ın gerekçeli kararı açıklandı. Bu kararla cemaatçilerin, FETÖ yapılanması içinde...

12 Eylül 2019 | 4.381 okunma

ŞAŞIRDIM

Ünlü MİT TIR’ları davası dün yine gündeme geldi.
Çünkü Yargıtay’ın gerekçeli kararı açıklandı. Bu kararla cemaatçilerin, FETÖ yapılanması içinde MİT’i ve hükümeti hedef aldığı, bunun planlı bir organizasyon olduğu vurgulandı. Söyleyecek hiçbir şey yok tabii.
Ancak anlamadığım, hatta ilk günden beri anlamadığım bir şey var.
Öncelikle şunu belirtmeliyim.
Cemaat, hükümeti devirmek için çeşitli operasyonlara başvurdu. Bu hepimizin bildiği bir gerçek.
Örneğin 17-25 Aralık skandalı bunun tipik örneklerinden biridir.
Kimse “17-25 Aralık operasyonu, polisin ve savcıların tamamen yasalara, hukuka bağlı kalması nedeniyle yapılmıştır” diyemez. Çok net ve açıktır ki, iktidarla çıkar çatışmasına giren ve menfaatleri paylaşmakta geri kalan cemaat, hükümeti devirmek istemiştir.
Ancak bir gerçek daha var ki, o da şu; cemaatin hükümeti devirmek için başlattığı bu operasyonda iddia edilenler gerçek.
Yanisi şu: Operasyon art niyetli ama çok ciddi suçlar işlendiği gerçek.
Bu durumda ne yapacağız?
Operasyonu cemaat yaptı diye suçu görmezden mi geleceğiz?
Hayır, hem ortaya saçılan suçun üzerine gidilecek, hem de bunu hükümeti devirmek için komploya çeviren cemaatin canına okunacak. Bunlardan sadece biri yapıldı, cemaatin canına okundu, suç ise “şimdilik” sümen altı edildi.
Benzer bir durum dün gerekçeli kararı açıklanan MİT TIR’ları davasında da var. Gerek mahkeme, gerekse Yargıtay; aslında MİT TIR’larında silah ve mühimmat olduğunu itiraf ediyor. Bunun bizim tuttuğumuz bir örgüte gittiği de saklanmıyor.
Aynı 17-25 Aralık skandalı gibi.
Silah konusu doğru, ama cemaat bunu hükümeti devirmek için komploya çevirmiş.
Bunu da anlayalım peki.
Ancak bu olay nedeniyle hapse giren CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nu ve yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan Can Dündar’ı ne yapacağız?
Bu iki gazeteci de “devlet sırrını açıklamak ve casusluk yapmakla” suçlanmadılar mı?
Oysa mahkeme kararları ile ortada devlet sırrı falan kalmadı.
Yargıtay’ın gerekçeli kararında “Bunun doğrudan hükümeti ve MİT’i hedef aldığı, FETÖ’nün planlı bir örgütsel organizasyonu olduğu” vurgulandıktan sonra “Örgüt, hükümetin uluslararası arenada zor duruma düşmesi için, Suriye faaliyetlerini deşifre etme kararı aldı” deniliyor.
Gerekçeli kararda TIR’larda silah olduğu kabul edilirken, “Suriye’de yaşananlar nedeniyle meşru savunma durumunda kalan devletin, orantılı ve önleyici tedbirleri alma hakkına sahiptir. Hiçbir devlet, felaketlerin gelip çatmasını bekleyemez” denildi.
Çok güzel. O halde cemaati ne yaparlar bilemem ama haksız yere suçlanan ve ağır biçimde mağdur edilen gazetecilere itibarları iade edilmelidir.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ortayaköy’e yolu düşenler, meydanda kendi şövaleleri üzerinde karikatür çizen sanatçılara mutlaka rastlamıştır.
Bunlardan Mithat Solmaz’la ben de yanılmıyorsam iki kez ayaküstü sohbet etmiştim.
Mithat Solmaz’dan dün canımı çok sıkan bir mesaj aldım.
4 yıldır Ortaköy’deki bir ağacın altında karikatür çizdiğini söyleyen Solmaz, “Siz de birkaç defa seçimler öncesinde gelip oturmuş bankta arkadaşlarla sohbet etmiştiniz.. Her şey güzel olsun diye bir karikatürist olarak ha bire meslektaşlarımın mahkemelerde süründürülmesinden, karikatüristlerin cezaevine atılmasından anti-demokratik bir yığın uygulamadan dolayı iktidar zihniyetinden kurtulmak için CHP’yi desteklemeyi bir borç bildik” dedikten sonra öyle devam etmiş; “Ne yazık ki Beşiktaş zabıtası, burada resim ve karikatür çizmenin yasak olduğunu ileri sürerek beni ve ressam bir arkadaşıma engel oldu. Devam etmemiz halinde sanat için kullandığımız malzemelerimize de el konacağını belirtti.”
Şu anda karikatürist Mithat Solmaz ve portre ressamı Duran Külen Ortaköy Meydanı’nda resim ve karikatür çizememekte.
Neden?
Sabit bir stantları yok, yer işgal etmiyorlar, kimseyi de rahatsız edip para dilenmiyorlar.
Ortaköy gibi sanatın ve sanatçının buluştuğu bir mekandaki bu “nadanlık” acaba neden yapılıyor?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

AKP Genel Başkanı tarafından sarayın Yüksek İstişare Kurulu’na alınan Bülent Arınç çok ilginç bir açıklama yaptı önceki gün.
Önce Canan Kaftancıoğlu’na verilen 9 yıl 8 aylık cezanın aşırı olduğunu dile getirdi.
Sonra da sarayın görevden aldırdığı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk için şunları söyledi; “Ben sadece Ahmet Türk’ü tanıyorum ve ona saygı duyuyorum. Ahmet Türk’ün benim üzerimdeki hakkı şudur. Bu kişinin terörle alakası yoktur. Ahmet Türk’ün terörle alakası yoktur. Barış olsun isteyen biridir.”
Saray Sözcüsü İbrahim Kalın, bu açıklama üzerine bir açıklama yapılması gereğinin doğduğunu belirtti.
Kalın, “Sayın Arınç, tecrübeli bir siyasetçidir. Büyüğümüzdür. Yaptığı bu açıklamalar şahsi fikirleridir. Cumhurbaşkanlığı’nı bağlamaz” dedi. Bu tedirginlik, bu telaş niye acaba?
Bülent Arınç biraz başına buyruk siyasetçidir.
Erdoğan’dan izin alarak konuştuğunu zannetmem.
Ama son görevi gereği bile bile Erdoğan’ı sıkıntıya sokacak bir açıklama yapmasını da beklemem açıkçası.
Yüksek tepelerde garip şeyler oluyor gibi geliyor bana.
Sanki sanıldığı gibi her şey kontrol altında değil mi ne?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yunan Cumhurbaşkanı’nın Eşek Adası’na gitmesi, kimi tahrik ediyor? 01 Temmuz 2020 | 3.206 Okunma Toplumsal tepki balonu patladı 30 Haziran 2020 | 3.025 Okunma Şimdi AKP de mi “terör örgütü yandaşı” oldu? 29 Haziran 2020 | 6.219 Okunma Yeni bir kumpas ifşaatı 26 Haziran 2020 | 4.163 Okunma Bu nasıl bir oyundur? 25 Haziran 2020 | 3.700 Okunma