MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Sarayın 24 Haziran seçimlerinden sonra Milli Eğitim’in
başına getirdiği kişi ilk anda Atatürkçü, laik,
demokrat kesimlerde memnuniyetle karşılanmıştı.
Yeni bakan diğerleri gibi değildi
Atatürkçü’ydü.
Medeni bir insandı.
İktidarın din istismarlarıyla asla alakası
olamayacak biriydi.
Üstelik çağdaş eğitim veren Maya Okulları’nın da
sahibiydi.
Ben ise o sırada Ziya Selçuk isimli bu Bakan’a pek
çok kişi gibi sempati ile bakamadım.
Yazılarımda ve TV konuşmalarımda, “Belki normal zamanda çok
olumlu, bilimsel yanı ağır basan, medeni bir insan olabilir ama bu
iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı’nı yapacaksa göreceksiniz, en ağır
darbeleri bu kişi vuracaktır. Çünkü bu bir kuraldır, iktidarlar en
kötü işleri aslında kendilerinden olmayanlara
yaptırırlar.”
Kısa sürede, yanılmadığım çıktı
ortaya.
Ziya Selçuk, o medeni görünümünün altında hiç de
öyle olmadığını veya olamadığını gösteren eylemlere
imza atmaya başladı.
Örneğin Danıştay’ın Andımız’ın yasaklanması
kararını iptal etmesi üzerine “milliyetçiliğin ne kadar
kötü bir şey olduğunu” belirterek karara itiraz eden
gerekçeyi yazdırdı.
Okullarda mescit açılmasını, dini dernek ve vakıfların
düzenli konferanslar vererek minik öğrencilerin beyinlerinin
yıkanmasını, kreşlerde bile Kuran kursu açılmasını
sağladı.
Gazetecilerin bu konulardaki sorularına ise “Ben haddimi
bilirim. Bunlar benim boyumu aşan işler, ben karışamam”
cevabını verdi.
Bilemiyorum Ziya Selçuk’tan “mucizeler”
bekleyenler şimdi ne düşünüyordur.
Ama ben şunu görüyorum.
Devletin okullarını iktidarın arka bahçesi haline
getiren, küçücük çocukların okuduğu devlet okullarını bile
camiye çeviren Ziya Selçuk, nedense kendi
okullarında bu uygulamaları yapmıyor.
Ziya Selçuk, 27 Şubat 2002 tarihinde Balgat’ta
Maya-Gen Eğitim Yayıncılık adı altında
Maya Okulları’nı kurdu. (Bakan olduktan sonra
hisseleri kardeşine devretti. Bakanlık bitince elbette tekrar geri
alacak.)
137 öğrenci ile başlayan bu özel okul, bugün
2000’den fazla öğrenciyi sahip.
Okulun Ankara İncek dışında Manavgat, Diyarbakır, Ümitköy
ve Konya’da okulları var.
İnternet sitesinden okulun kuruluş amaçlarına baktım,
Atatürkçü eğitimden hiç söz edilmiyor örneğin.
Öğrenciler için pek çok hobi dersi konmuş ama
aralarında nedense Kuran dersi yok.
Okullarda mescit de yok.
Sosyal faaliyetler içinde İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı
gibi dinci dernek ve vakıfların faaliyeti de yok.
Elbette bunları eleştirel biçimde “Neden yok?”
diye sormuyorum. Çünkü doğru olan zaten bu.
Ancak merakım şu ki, kendi okullarında öğrencilerini
koruyan bu Bakan, sıra devlet okullarına gelince neden
iktidarın vahşi biçimde sürdürdüğü “dindar-kindar”
eğitimden yana oluyor?
“Bunlar beni aşar, emirler yukarıdan geliyor”
demek bu Bakan’ı kurtarmaz.
Onun tarih önündeki sorumluluğunu yok etmez.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Hangi partiden olursa olsun başkan adaylarına bakıyorum da hepsi
bir dolu vaatte bulunuyor.
Ucuzluk, yeni sosyal alanlar yaratma, kültür ve sanata önem
verme, halka direkt yardım sözleri veriliyor.
Ancak dikkat ediyorum asıl konularda konuşan
vaatlerde bulunan pek yok.
Örneğin tek bir aday bile “Benim dönemimde kaçak yapı
olmayacak” demiyor.
İş yeri ve çalışan güvenliğinin tam sağlanacağını
anlatan aday da pek göremiyorum.
Trafik sorununa çözül bulacaklarını anlatıyorlar ama bu nedenle
bazı yerlerde kamulaştırma yapılacağını, bazı binaların
yıkılmak zorunda olacağını da açıklayan yok.
Yangın yönetmeliğine uymayan binalara ruhsat
verilmeyeceği de kimse vaatleri arasına koymuyor.
İktidar kazandığı yerlerde, diğer taraflarda olduğu gibi
içki ruhsatı vermeyeceğini, muhalefet de isteyene
kurallar içinde içki ruhsatı verileceğini
söylemeye galiba pek cesaret edemiyor.
Kısacası adaylar göreve geldiklerinde başlarına asıl iş
açacak konulara hiç girmeden halkı kandırmaya
çalışıyor.
Her zaman olduğu gibi.
ŞAŞIRDIM
Cenaze namazları vakit namazlarından sonra
kılınır.
İslam inancına göre çok zorunlu bir hal olmadıkça sabah,
akşam ve yatsı vaktinden sonra cenaze kaldırılmaz.
Cenazeler öğle ya da ikindi
namazlarından sonra kılınacak cenaze
namazlarından sonra toprağa verilir.
Cumartesi günü Kartal’da çöken üç katı kaçak 8 katlı
binanın enkazı altında kalanlar toplu kılınan cenaze
namazından sonra defnedildi.
Ancak bu cenaze töreninde ilginç bir gelişme
yaşandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programını ayarlayıp
öğle namazı saatine yetişemeyince cenaze namazları
için bir saate yakın süre beklendi.
Bunun elbette dinen bir sakıncası yok. Cenaze
namazı her an kılınabilir.
Vakit namazlarının arkasına getirilmesinin temel nedeni,
cemaatin de hazır bulunmasıdır.
Ama onca acılı aileyi, sırf Cumhurbaşkanı da gelsin,
diye cenazelerinin başında bekletmeye de kimsenin hakkı
olmamalı.
En azından şunu merak ediyorum; bu cenaze törenine CHP
Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da katılacak olsaydı ve bir
nedenden ötürü gecikseydi, namaz için yine bir saat beklenecek
miydi?