Can Ataklı Sözcü Gazetesi

Devletin okullarında olanlar Bakanı’nın okullarında niye yok?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER Sarayın 24 Haziran seçimlerinden sonra Milli Eğitim’in başına getirdiği kişi ilk anda Atatürkçü, laik, demokrat kesimlerde memnuniyetle karşılanmıştı. Yeni bakan...

12 Şubat 2019 | 45 okunma

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Sarayın 24 Haziran seçimlerinden sonra Milli Eğitim’in başına getirdiği kişi ilk anda Atatürkçü, laik, demokrat kesimlerde memnuniyetle karşılanmıştı.
Yeni bakan diğerleri gibi değildi
Atatürkçü’ydü.
Medeni bir insandı.
İktidarın din istismarlarıyla asla alakası olamayacak biriydi.
Üstelik çağdaş eğitim veren Maya Okulları’nın da sahibiydi.
Ben ise o sırada Ziya Selçuk isimli bu Bakan’a pek çok kişi gibi sempati ile bakamadım.
Yazılarımda ve TV konuşmalarımda, “Belki normal zamanda çok olumlu, bilimsel yanı ağır basan, medeni bir insan olabilir ama bu iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı’nı yapacaksa göreceksiniz, en ağır darbeleri bu kişi vuracaktır. Çünkü bu bir kuraldır, iktidarlar en kötü işleri aslında kendilerinden olmayanlara yaptırırlar.”
Kısa sürede, yanılmadığım çıktı ortaya.
Ziya Selçuk, o medeni görünümünün altında hiç de öyle olmadığını veya olamadığını gösteren eylemlere imza atmaya başladı.
Örneğin Danıştay’ın Andımız’ın yasaklanması kararını iptal etmesi üzerine “milliyetçiliğin ne kadar kötü bir şey olduğunu” belirterek karara itiraz eden gerekçeyi yazdırdı.
Okullarda mescit açılmasını, dini dernek ve vakıfların düzenli konferanslar vererek minik öğrencilerin beyinlerinin yıkanmasını, kreşlerde bile Kuran kursu açılmasını sağladı.
Gazetecilerin bu konulardaki sorularına ise “Ben haddimi bilirim. Bunlar benim boyumu aşan işler, ben karışamam” cevabını verdi.
Bilemiyorum Ziya Selçuk’tan “mucizeler” bekleyenler şimdi ne düşünüyordur.
Ama ben şunu görüyorum.
Devletin okullarını iktidarın arka bahçesi haline getiren, küçücük çocukların okuduğu devlet okullarını bile camiye çeviren Ziya Selçuk, nedense kendi okullarında bu uygulamaları yapmıyor.
Ziya Selçuk, 27 Şubat 2002 tarihinde Balgat’ta Maya-Gen Eğitim Yayıncılık adı altında Maya Okulları’nı kurdu. (Bakan olduktan sonra hisseleri kardeşine devretti. Bakanlık bitince elbette tekrar geri alacak.)
137 öğrenci ile başlayan bu özel okul, bugün 2000’den fazla öğrenciyi sahip.
Okulun Ankara İncek dışında Manavgat, Diyarbakır, Ümitköy ve Konya’da okulları var.
İnternet sitesinden okulun kuruluş amaçlarına baktım, Atatürkçü eğitimden hiç söz edilmiyor örneğin.
Öğrenciler için pek çok hobi dersi konmuş ama aralarında nedense Kuran dersi yok.
Okullarda mescit de yok.
Sosyal faaliyetler içinde İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı gibi dinci dernek ve vakıfların faaliyeti de yok.
Elbette bunları eleştirel biçimde “Neden yok?” diye sormuyorum. Çünkü doğru olan zaten bu.
Ancak merakım şu ki, kendi okullarında öğrencilerini koruyan bu Bakan, sıra devlet okullarına gelince neden iktidarın vahşi biçimde sürdürdüğü “dindar-kindar” eğitimden yana oluyor?
“Bunlar beni aşar, emirler yukarıdan geliyor” demek bu Bakan’ı kurtarmaz.
Onun tarih önündeki sorumluluğunu yok etmez.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hangi partiden olursa olsun başkan adaylarına bakıyorum da hepsi bir dolu vaatte bulunuyor.
Ucuzluk, yeni sosyal alanlar yaratma, kültür ve sanata önem verme, halka direkt yardım sözleri veriliyor.
Ancak dikkat ediyorum asıl konularda konuşan vaatlerde bulunan pek yok.
Örneğin tek bir aday bile “Benim dönemimde kaçak yapı olmayacak” demiyor.
İş yeri ve çalışan güvenliğinin tam sağlanacağını anlatan aday da pek göremiyorum.
Trafik sorununa çözül bulacaklarını anlatıyorlar ama bu nedenle bazı yerlerde kamulaştırma yapılacağını, bazı binaların yıkılmak zorunda olacağını da açıklayan yok.
Yangın yönetmeliğine uymayan binalara ruhsat verilmeyeceği de kimse vaatleri arasına koymuyor.
İktidar kazandığı yerlerde, diğer taraflarda olduğu gibi içki ruhsatı vermeyeceğini, muhalefet de isteyene kurallar içinde içki ruhsatı verileceğini söylemeye galiba pek cesaret edemiyor.
Kısacası adaylar göreve geldiklerinde başlarına asıl iş açacak konulara hiç girmeden halkı kandırmaya çalışıyor.
Her zaman olduğu gibi.

ŞAŞIRDIM

Cenaze namazları vakit namazlarından sonra kılınır.
İslam inancına göre çok zorunlu bir hal olmadıkça sabah, akşam ve yatsı vaktinden sonra cenaze kaldırılmaz.
Cenazeler öğle ya da ikindi namazlarından sonra kılınacak cenaze namazlarından sonra toprağa verilir.
Cumartesi günü Kartal’da çöken üç katı kaçak 8 katlı binanın enkazı altında kalanlar toplu kılınan cenaze namazından sonra defnedildi.
Ancak bu cenaze töreninde ilginç bir gelişme yaşandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programını ayarlayıp öğle namazı saatine yetişemeyince cenaze namazları için bir saate yakın süre beklendi.
Bunun elbette dinen bir sakıncası yok. Cenaze namazı her an kılınabilir.
Vakit namazlarının arkasına getirilmesinin temel nedeni, cemaatin de hazır bulunmasıdır.
Ama onca acılı aileyi, sırf Cumhurbaşkanı da gelsin, diye cenazelerinin başında bekletmeye de kimsenin hakkı olmamalı.
En azından şunu merak ediyorum; bu cenaze törenine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da katılacak olsaydı ve bir nedenden ötürü gecikseydi, namaz için yine bir saat beklenecek miydi?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yunan Cumhurbaşkanı’nın Eşek Adası’na gitmesi, kimi tahrik ediyor? 01 Temmuz 2020 | 3.206 Okunma Toplumsal tepki balonu patladı 30 Haziran 2020 | 3.025 Okunma Şimdi AKP de mi “terör örgütü yandaşı” oldu? 29 Haziran 2020 | 6.219 Okunma Yeni bir kumpas ifşaatı 26 Haziran 2020 | 4.163 Okunma Bu nasıl bir oyundur? 25 Haziran 2020 | 3.700 Okunma