Şu sıralar iktidar tarafındaki en “hassas” sözcük Halep.
Bir şekilde ağzınızdan “Halep” sözü çıkarsa anında tüyleri diken
diken oluyor ve adeta “şartlı refleks” gibi saldırıya
geçiyorlar.
İktidar ve yandaşları için Halep çok önemli. Daha doğrusu Halep'in
dinci örgütlerin elinden çıkıp yeniden Esad'ın kontrolüne geçmesi
iktidara “korkulu rüyalar” gösteriyor.
Peki, Halep denince iktidar ve yandaşları neden bu kadar
hassaslaşıyor.
Görünen neden şu; İktidar ve yandaşlarına göre Halep'te masum sivil
halk var. Bunların hepsi Esad'ın ceberut yönetiminden bunalmışlar.
Kaçabilen kaçmış kaçamayan ise kenti korumak için canını ortaya
koymuş.
Esad ise Rusya'nın desteği ile Halep'e ölüm yağdırıyor. Silahsız ve
evsiz sivil halkın üzerine bombalar yağdırıyor. Henüz doğmuş
bebeklerden 70-80 yaşındakilere kadar sivilleri katlediyor.
On binlerce insan Halep'in küçük bir bölgesinde üst üste yığılmış
kaderleri olan “ölümü” bekliyorlar.
İktidar ve yandaşları bu manzarayı çizdikten sonra bol bol
“din-iman-Kuran” kelimelerini kullanarak “Müslümanlar katlediliyor,
insanlık seyrediyor, ey ahali kalkın Halep'e yardım için direnin”
çağrıları yapılıyor.
Elbette bolca görsel malzeme kullanarak olayın vahşetini kamuoyuna
aktarmaya çalışıyorlar.
Oysa madalyonun bir de öteki yüzü var.
Evet, üst üste yığılmış insan görüntüleri hepimizin içini eziyor
ama iktidar ve yandaşlarının dışındaki kaynaklara göre bu insanlar
Esad'ın bombalamasından kaçmıyor tam tersine kentin bir bölümünü
elinde tutan dinci örgütlerin canlı kalkanı olarak
kullanılıyor.
Buradan kaçan ve Halep'in Esad'ın eline geçmiş bölümlerine
geçebilenler ise sevinç gösterileri yapıyorlar.
Artık hangisine inanırsınız bilemem, buna karşın Halep'te yaşanan
son gerçek şu; Esad güçleri Halep'in tamamını ele geçirdi. Dinci
örgütler kenti terk ettiler.
Şimdi gelelim işin can alıcı noktasına; İktidar Halep konusunda
insani nedenlerle kaygılı değil. Çünkü Halep'in Esad'ın eline
geçmesi Türkiye'nin elindeki en önemli kozu artık işlemez hale
getiriyor.
Bu koz mülteciler.
Türkiye Suriye'de iç savaş başladığından bu yana Suriye halkının
ülkesini bırakıp kaçmasına yönelik politikaları uyguluyor. Bu
politika sonucu 3 milyona yakın Suriyeli Türkiye'ye sığındı.
Türkiye bu mülteciler üzerinden Avrupa ve Birleşmiş Milletler'le
pazarlığa girişti.
Mültecilere yapılan yardımları öne sürerek bölgede söz sahibi
olmaya kalktı.
Halep'in Esad'ın eline geçmesi demek mültecilerin büyük oranda
yurtlarına dönmesi anlamına gelir. Türkiye elindeki mülteci kozunu
kaybettiği an özellikle Avrupa Birliği'ne karşı yürüttüğü gerginlik
stratejisinin de bir anlamı kalmayacaktır.
Mülteci sorunu yüzünden Türkiye ile ilişkilerini belirli bir
düzeyde tutma zorunluluğu tutan Avrupa Birliği bu yöntemden
vazgeçebilir.
O andan itibaren özellikle sarayın “dik duruyoruz” adı altında
Avrupa Birliği'ne yönelik yürüttüğü politika iflas edebileceği gibi
Avrupa'nın her türlü “ambargo” dahil Türkiye'ye yönelik şiddetli
bir sertleşmeye gitmesi de mümkündür.
İktidar ve yandaşlarının Halep konusundaki “hassasiyetlerinin”
gerçek nedeni budur.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
“DİKKAT ÇEKMEMEK İÇİN BAŞÖRTÜSÜ TAKMIŞTI” NE DEMEK?
Hürriyet Gazetesi, Dolmabahçe'deki hain terör eyleminden sonra,
bombalı aracın ve canlı bombanın olay yerine nasıl geldiğini
anlattığı haberinde ilginç bir ayrıntıya yer verdi.
Gazete haberinde şöyle denildi; “Kadın terörist dikkat çekmemek
için başörtüsü takmıştı.”
Allah Allah. Ne demek bu şimdi?
O alçak kadın terörist başörtüsü takmıyor olsaydı dikkat mi
çekecekti? Başı açık kadınlar dikkat mi çekiyor?
Nereden bakarsanız bakın talihsiz ifadedir bu.
Ancak sanıyorum, açıkça söylenmeyen şu; Son yılların yarattığı
iklimde, başı kapalı bir kadının herhangi bir suça, iffetsiz
duruma, ahlak dışı bir davranışa asla kalkışmayacağı algısı
yaratıldı.
“Dikkat çekmemek için başörtüsü taktı” demek bir anlamda olay
yerindeki polislerin “Başı örtülü kadından bir zarar gelmez”
düşüncesi ile dikkatsiz davrandıklarını anlatmak için seçilmiş bir
cümle olabilir.
Ülkenin geldiği hale bakın.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
İLKOKUL ÇOCUĞUNUN ELİNE İDAM İPİ VEREN ZİHNİYETE BAKIN
Bir şey söyleyeyim mi, bu işin giderek suyu çıkıyor. Bu
iktidarın yarattığı dinci, faşist, şovenist iklim dalga dalga
toplumu sardığı gibi kin ve nefret duygularını giderek artırıyor ve
milleti birbirine düşürme aşamasına geliyor.
İstanbul'un ortasında yaşanan olaya bakar mısınız? Başakşehir
Gaspıralı İlköğretim okulunda bir öğretmen minicik öğrencilerin
eline “idam ilmiği” vererek fotoğraf çektiriyor.
Neymiş, vatan hainleri asılmalıymış, idam geri gelmeliymiş.
Bir öğretmen idam cezası ister mi? Aklı başında biriyse istemez
tabii de, haydi yetişkindir kendinden sorumludur, ama henüz ölümün
bile ne demek olduğunu algılayamayan minicik çocukların eline idam
ilmiği vermek de neyin nesidir?
Bu öğretmen bu cüreti nereden alıyor? O küçücük pırıl pırıl
beyinlerin ölümle, idamla nasıl kirletildiğini bilmiyor mu?
Nasıl öğretmen olmuş bu adam?
BUNU YAZMAK GEREK
SORUMLULUKLARINI GİZLEMEK İÇİN “ŞEHİT OLURSUNUZ İNŞALLAH”
DİYORLAR
Bakanlardan Mehmet Özhaseki polisleri ziyaretinde “Allah nasip
ederse ben de şehit olurum. İnşallah siz de şehit olursunuz”
dedi.
Bakan hesapta polisleri teselli etmeye çalışıyor.
Kendisi şehit olmak isteyebilir, elini tutan yok. Ama polislere
“İnşallah şehit olursunuz” demek bir anlamda “İnşallah ölürsünüz”
anlamına da gelir ki, bakan bey sözünün nereye gittiğinin farkında
mı bilemem.
15 Temmuz'dan bu yana “şehitlik” konusu aşırı istismar
ediliyor.
Şehit verilmesini önleyemeyenler şehitliği sürekli yücelterek
sorumluluklarını gizlemek istiyorlar aslında.
Bu iktidar 14 yıl boyunca yaşadığımız hiçbir terör eylemi ile
ilgili sorumluluk kabul etmiyor. Her terör eylemi, her başarısızlık
ya dış güçlerin ya iç hainlerin işi olarak kabul ediliyor. İç ve
dış tüm politikaları yanlış olan iktidar terörle baş edemeyince
çözümü ya hamaset ya da şehitler edebiyatı ile halka yutturmaya
çalışıyor.
Şehitliği bir teselli aracı olarak kullanarak acılı insanların
tepkilerinin iktidarı değil muhalefete yönelmesini sağlamaya
çalışıyorlar.
Açıkçası bunda başarısız da değiller. Zaten acılı olan aileler din
duygularının altında ezilerek beceriksiz iktidarın bundaki
sorumluluğunu isteseler bile göremiyorlar.
ŞAŞIRDIM
İNTİKAM DEDİKLERİ, HDP MİLLETVEKİLLERİNİ HAPSE ATMAKMIŞ
Demokrasi ve hukuka inananlar “devlet intikam almaz hesap sorar”
dediğinde iktidar ve yandaşları çok kızıyor.
Lümpen düzeyine hitap ederek “Vatan hainlerine karşı ne
yapılacaktı?” diye koro halinde saldırıyorlar.
Hukuk, demokrasi, adalet konusunda fikirleri olmadığı gibi buna
yaşadıkları güç sarhoşluğu nedeniyle zaten ihtiyaç da duymayanlara
ne söylesek az.
Tabii “intikamın” ne olduğunu anlamak da zor. Terörist öldürmek
intikam mı? Ki o zaten yapılıyor.
Ama gördüğümüz kadarıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun
“intikam” dediği HDP milletvekillerinin ve yöneticilerinin hapse
atılmasıymış.
Soylu “yarın sabahtan itibaren göreceksiniz” dedi, gerçekten ertesi
sabah HDP'nin pek çok il yöneticisi gözaltına alınmaya başlandı.
Ardından da bazı milletvekilleri için “yakalama” kararı
çıkarıldı.
Peki, bu milletvekili ve yöneticiler terör suçlusuysa düne kadar ne
bekleniyordu? HDP'lilere göz yumuluyordu da fırsat ele geçirilince
intikam böyle mi alınıyor?
Siyaset üzerinden intikam almaya çalışmak iki tarafı keskin bıçak
gibidir.
Daha önce pek çok olayda söylediğim ve haklı çıktığım gibi “yol
olur.”
Yol olunca da aynı şeyin yarın kimin başına geleceğini şimdiden
anlamazsınız. Cemaat de çok güçlü olduğu dönemde bu duygular içinde
herkesi kesip biçiyordu, şimdi aynı yöntemle kendileri okka
altındalar.
ÖNERİ
ŞEHİTLER KÖPRÜSÜ ÇIKIŞINDA TEHLİKE YARATAN TÜMSEK