ANALİZ
Kim bilir kaç kere yazıp söyledim.
Biri bana, “40 yıl sonra açılmak üzere bir mektup bıraksan,
bugünü nasıl anlatırsın?” diye sorsa hiç tereddüt etmeden
şunu yazarım;
“Bu dönem iktidar marifetiyle herkesin herkese düşman
edildiği bir dönem. Hiçbir dönemde kin ve nefret tohumları bu kadar
atılmamıştı.”
Bu iktidara destek vermeyen herkes
terörist, herkes hain, herkes darbeci.
AKP dışındaki bütün partiler, eğer AKP ile iş birliği yapmıyorsa,
ittifaka girmiyorsa mutlaka teröristlerle iş
tutuyor demektir.
Sadece teröristlerle birlik olmanın da ötesinde, bu partilerin
hepsi dış güçlerin uşağı
durumunda.
İktidarın söylemi böyle.
İşin kötüsü kamuoyunun bir bölümü buna inanıyor ve
içindeki kin ve nefreti sürekli suluyor.
Her alanda bu ayrımın yapılmasını şiddetle
lanetlesek de bazı alanlarda bunun olabileceğine
inanmıyorduk ya da inanmak istemiyorduk.
Ama sonunda o da oldu.
Bu iktidar, inanan insanlar arasına da ayrılık
sokmayı başardı.
Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle aynı camide saf tutan
insanlar da kavga etmeye başladı.
Cuma gününe denk gelen 30 Ağustos Zafer Bayramı,
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı cuma hutbesinde tek
satırla bile yer almadı.
Buna sürekli olarak camilere giden ve hiçbir siyasi ayrım yapmadan
herkesle saf tutan pek çok kişi tepki gösterdi. Ne yazık ki
“Niçin 30 Ağustos’tan söz edilmiyor?” diye tepki
gösterenlere saldırmak isteyenler de çıktı.
Bu çok vahim bir durumdur.
AKP iktidarı gözünü iyice kararttı. Sünni İslam
anlayışı ile zaten Alevileri yok sayan iktidar,
şimdi kendi mezhepçi anlayışında da ayırımcılığa
başladı.
Bu tehlikeli gidiş durdurulmazsa aynı inanca
mensup insanlar arasındaki ayrışma daha da artabilir ve aklımıza
gelmeyen gelişmeler yaşanabilir.
Bu açıdan bakınca Diyanet İşleri’nin başına oturtulan kişi derhal
istifa etmelidir.
Göreve geldiği günden beri Atatürk ve Cumhuriyet değerleri
ile barışık olmadığını her fırsatta vurgulamaktan
kaçınmayan bu zat, o makamı hak etmiyor.
KORKUSUZ’un dünkü manşetinden öğrendiğimize göre
bu zat, Diyanet’in kuruluş tarihinden de Atatürk’ü
çıkarmış.
Oysa Diyanet 1924 yılında bizzat Atatürk
tarafından kurulmuştu.
Yani şu anda Diyanet’in başına oturtulmuş olan
zat, o sahip olduğu makamı Atatürk’e
borçlu olduğunu unutmamalı.
Atatürk’ün kurduğu Diyanet’in başında oturup iktidar
olanaklarını sonuna kadar kullanan, bir mütevazılık makamı
olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı lüks ve
şatafatlı bir hale getiren bu kişinin oradaki
tatlı hayatına devam etmesi Türkiye
Cumhuriyeti’nin ayıbı olacaktır.
BUNU YAZMAK GEREK
AKP Genel Başkanı Erdoğan, büyük lüks ve
ihtişam içinde yaşamasını tarihe geçecek bir cümle ile
savunmuştu.
Demişti ki “İtibardan tasarruf olmaz.” Erdoğan ve
yandaşları, milyonlarca lira harcanarak yapılan binaları
“Burası kimsenin malı değil, daha sonra kim gelecekse onlar
kullanacak” diye de savunuyorlar bu büyük israfı.
AKP Genel Başkanı, ‘Adli Yıl Açılışı’ için
sarayında yaptırdığı törendeki konuşmasında da bunu söyledi yine.
51 ilin barosunun açılış törenini boykot etmesine öfkelendiğini
söyleyen Erdoğan, “Birtakım barolar adli yıl açılışını sırf
mekanından dolayı provoke ediyor. Bu mekan şahsıma ait değildir. Bu
gazi mekan milletimizin ve tüm kurumlarımızın evidir. Yargıtay ve
TBB başkanlarımızı bu provokatif dayatmalara karşı gösterdiği
demokratik tutumdan dolayı tebrik ediyorum” dedi.
Böylelikle 4 yıl önce azarlayarak kürsüden indirdiği Metin
Feyzioğlu’nu affettiğini de söylemiş oldu.
Evet, ülkeyi yönetenler için yapılan binalar veya hizmetlerine
sunulan bazı olanaklar bu kişilerin tapulu malı değil. Bir gün
gelecek o görev süresi bitecek ve o kişi/kişiler gidecek
aynı olanaklardan yeni gelenler yararlanacak.
İlk anda doğru gibi geliyor bu söylem. Oysa
değil.
Yapılanın bir kişinin tapulu malı olmaması, bu
milletin cebinden o kadar para çıkmasını mazur göstermez. O büyük
israfı yapanın uzun bir süre o lüks ve ihtişam içinde yaşadığı
gerçeğini unutmamalıyız.
Gelenin bundan yararlanacak olması da büyük israfa
bahane olamaz.
Bu ince ayrımı görmezden gelemeyiz.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Eylül ayı ile birlikte balık tutma yasağı da
sona erdi.
Balıkçılar törenle denize açıldılar ve ilk tutulan
balıklar tezgahları süslemeye başladı.
Bu yıl AKP Genel Başkanı, her yıl olduğu gibi yine
ilk gün törenlerine katıldı. Balıkçılarla birlikte “Vira
bismillah” dedi. Ancak bu yıl durum biraz farklıydı. Bu
ilk bakışta pek görünecek cinsten değildi. Erdoğan
bu törene her yıl katılıyor.
Ama İstanbul 25 yıldır AKP iktidarının yönetiminde
olduğu için organizasyon hep büyükşehir belediyesi
tarafından yapılıyordu. Bu kez öyle olmadı. Saray bu yıl
Beykoz Belediyesi’ni görevlendirmiş. Balık mevsimi
açılış törenlerinin Beykoz Belediyesi tarafından
yapılmasına karar vermiş.
İnsan ister istemez üzülüyor!
Her yıl büyükşehir belediyesi ile açılışlar
yaparken bu yıl küçük bir ilçe belediyesine muhtaç
kalıyorsunuz.
Hani bir sözümüz vardır “Allah insanı gördüğünden eksik
bırakmasın” diye.
Sanıyorum Erdoğan bu durumu birçok yerde yaşıyor ve giderek daha da
çok yaşayacak.