ANALİZ
Nefesler tutuldu, YSK’nın
vereceği karar bekleniyor.
İşin aslına bakarsanız kararı elbette YSK
vermeyecek, önlerine gelecek talimatı
açıklayacaklar.
Son gelişmelere baktığımızda İstanbul’da bir seçim
yenilemesi kararı çıkma olasılığı bana göre hayli
yükseldi.
YSK görülmemiş bir kararla AKP’nin iddialarını
araştırma kararı aldı. Oysa YSK’nın kanıt istemesi ve
kanıtlara göre de karar vermesi gerek sadece.
Bu hazırlıklardan anladığıma göre, bir seçim tekrarı kararı
gelebilir.
“Seçim olursa ne olur?” sorusuna şu anda cevap
vermem mümkün değil ama şunu iddialı biçimde söyleyebilirim;
“Eğer seçim olacaksa süreç çok sert hatta şiddet içinde
geçecektir. İktidar, İstanbul’u kazanabilmek için devletin tüm
gücünü kullanacağı gibi şiddete başvuracağını da açıkça
göstermiştir.”
İstanbul’da seçim olabileceğinin
sinyalini Ankara’da Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik “linç
operasyonundan” da anlayabiliriz.
İktidar ve sözcüleri istediği kadar “Örgütlü bir suç yok,
provokasyon yok” dese de her şeyin önceden
planlandığı artık çok açık biçimde görülüyor.
En azından cumartesi günü kılınması gereken cenaze
namazının pazar gününe bırakılması bile başlı başına
şüpheli bir durum.
Ama daha önemlisi linç operasyonundan sonra
iktidar sorumlularının takındığı tavırdır.
Cumhurbaşkanı, hemen olaydan sonra birkaç cümle ile olayı
yatıştırabilir ve “demiri soğutmaya” devam
edebilirdi.
Erdoğan saldırıyı kınayıp Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun
mesajı gönderse, sorumluların yargılanacağını ve bundan
böyle bu tür saldırılara asla müsamaha edilmeyeceğini söylese şu
anda belki Çubuk olayını konuşmuyorduk bile.
Oysa tam tersi yapıldı.
Bu iktidarın son seçimlerde yaptığı “tipik seçim
kampanyası” çalışmasıdır.
Belli ki, eğer seçim yenilenirse “terör ve şehit kanı
edebiyatı” ile muhalefeti yerle bir edebileceklerine
inanmış saray ve çevresi.
Şimdi ortam ısıtılıyor. Kamuoyu seçime ve burada uygulanacak
“şiddete dayalı propagandaya” alıştırılmaya
çalışılıyor.
Şiddete dayalı propaganda tutar ve AKP seçimi
kazanabilir mi?
7 Haziran-1 Kasım sürecinde bunda başarılı
oldular.
Halkı terörle korkutup seçimi kazandılar.
Ama seçimden sonra köprülerin altından çok su aktı.
İstanbul’u kazanmak için herkesin gözü önünde oynanan
çirkin oyun ve şiddet propagandasının toplumda nefret
uyandırması ihtimali de çok güçlüdür.
Erdoğan; iktidarının en büyük maddi kaynağı olan
İstanbul’u kumpaslarla kazanmak isterken altından sarayın
gitmesi tehlikesini de görmelidir.
İstanbul’da dayatma ile seçim iptali kararının
tepkisinin çok büyük olması kimse için sürpriz değildir.
Toplumda oluşacak öfke ile sadece İstanbul
Büyükşehir Belediyesi için yapılacak bir “tekrar
seçim”in yaratacağı “kelebek etkisi” ile
genel seçimlere gidilmesi de çok şaşırtıcı olmayacaktır.
Böyle bir seçimle Erdoğan iktidarının tamamını da kaybedebilir.
BAŞIMDAN GEÇENLER
İstanbul’da “Trafik Vakfı” adı altında çalışan
bir kurum var.
Trafiğe rastgele araba çekmek ve milyonlarca lirayı kasaya
koymak dışında hiçbir katkısı olmayan bu vakıf, 23
Nisan bayram gününü kızımla bana da zehir etti.
Neredeyse 20 yıldır “mafya” dediğim bu vakfın
yaptıklarını yazıyorum, ekranlarda anlatıyorum ama hiçbir şey
değişmiyor.
Arkası çok güçlü.
Başında vali ve büyükşehir belediye
başkanı ile bazı sermaye sahipleri
var.
Hiçbir kurala uymadan, sadece milletin canını yakmak,
milyonlarca lira toplamak için çalışıyorlar.
23 Nisan günü kızımı Ataşehir Palladium’un
arkasındaki bir lokantaya götürdüm.
Her zamanki gibi hiçbir yerde park edilmez levhasının
olmadığı, adeta bir meydanı andıran geniş caddenin
kenarına diğer araçlar gibi park ettim.
Çıktığımda ki, -hepsi hepsi 45 dakika- diğer
arabalar duruyordu, benimki yoktu.
Trafiği asla etkilemeyen, araç geçişinin hayli az olduğu bir yerde,
üstelik bir bayram günü araba çekmek ne anlama geliyor?
Kızımla arabamın çekildiği “yediemin otoparkına”
gittim.
Hepsinde olduğu gibi kurtlar vadisinin fedai takımından
biriymiş gibi bir bıçkın, “102 lira
ödeyeceksin” dedi emrederek.
Bu, çekici parası ile park parası ya trafik cezası?
O yok. Çünkü park edilmez yerde değil araç.
Fotoğraf, o da yok.
Çıkışta çekici aracını gördüm.
Plakasını almak için fotoğrafını çektim.
İçinden bir polis hışımla fırladı “Niye
çekiyorsun?” diye bağırdı.
Gazeteci olduğumu söyleyince “Tanıdım” dedi
“Ben seni demokratik bir adam bilirdim. Yazıklar olsun,
şuraya ziyarete gelmişiz, bir çay içmişiz, bizi niye
çekiyorsun?” diye çemkirip gitti.
Ekrem İmamoğlu’ndan ricamdır; Trafik
Vakfı adı altında aslında mafyalık yapan
bu vakfın başındasınız artık. Bu sözde
vakıf, İstanbul halkının milyonlarını
kasasına indiriyor. Nasıl dağıtıldığını bilmiyorum bu paranın.
Lütfen yönetiminde olduğunuz bu vakfın hesaplarını
inceleyin, toplanan paralarla ne yapıldığını gözünüzle görün,
paylaşımın nasıl yapıldığını da halka açıklayın.
ÇOK GÜLDÜM
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na linç
girişiminde bulunulması ile ilgili olarak CHP’yi
suçlayarak, “Burada gaz sıkışması var” dedi.
Söylediğine göre durum şu; “CHP seçimden önce teröristlerle
kol kola olan partiyle iş birliği yaptı. Milletin öfkesi kabardı,
şehit cenazesine gitmesi yanlış.”
Bu söylemle
“Türkiye İttifakı” kurulur mu?
Mümkün değil tabii.
Gelelim gaz sıkışmasına.
Gaz sıkışınca çoğu insan yellenir.
Ama en önemli görgü kurallarından biri yellenmenin
başkaları varken yapılmamasıdır.
Ama belli ki bu linçciler aile terbiyesi
almamışlar ki ortalık yerde yelleniverdiler.
Kokusu da fena yayıldı ortalığa tabii.