ANALİZ
O gecenin dehşetini unutmak mümkün mü? Kilometrelerce uzaktan
bile kulakları sağır eden o patlama hâlâ ruhumuzu zedeliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “şehitlerimiz var” diyene kadar kimsenin
ağzını açamaması, izlediğimiz korkunç manzaralardan bile çok sayıda
şehit verildiğini anlamamıza rağmen hiçbir şey öğrenemememiz,
ekranlardan bir anda fışkırmaya başlayan kin ve nefret söylemleri
ile “her şey başkanlık sistemini önlemek için” çığırtkanlığının
hafızalarımızdan silinmesi mümkün mü?
İlk kez bir terör eylemi ile karşılaşmıyoruz.
Asla alışmak istemiyoruz.
Terörle birlikte yaşamayı içimize sindirmek istemiyoruz.
Her terör eyleminden sonra “akıttıkları kanda boğulacaklar, hesap
verecekler” açıklamalarını duymak istemiyoruz.
Şehit kanları üzerinden “kime yaradı bu terör” saçmalığının
zihinlerimizi kirletmesini ve farkında olmadan hepimizi bu kavganın
içine sokmasını istemiyoruz.
Konuşmak, haykırmak, sormak, sorgulamak istiyoruz.
Ama artık bu ne kadar mümkün?
Gazetecilik hayatım boyunca çok sıkıntılı dönemlere yakından tanık
oldum. Darbe, sıkıyönetim, ara rejimler, kumpaslar, derin devletin
kirli operasyonları, baskıcı iktidar uygulamaları; hepsi bir yana
ama bu dönem kadar sıkıntılı hiçbir anı hatırlamıyorum.
“Milli irade” veya “halkın gücü” gibi retorikleri kullanarak halkın
halka kırdırıldığı, iktidar sözcülerinin ve yandaşlarının açıkça
“demokrasi ve hukuk da neymiş, şu anda insan hakları ve özgürlükler
mi konuşulurmuş” sloganlarını fütursuzca attığı başka bir dönem
olmadı hiç.
İktidarın fikir ve görüşüne aykırı söylediğiniz tek kelime bile
anında lince tabi tutulmanıza neden olabiliyor.
Vatan sevgisini kendi tekelinde tutanlar beğenmedikleri her kişiyi
anında “vatan haini-terörist” ilan edebiliyor, arkalarındaki
iktidar gücü ve iktidarın sopası haline getirilen medya sayesinde
istenilen herkes “toplum vicdanında” mahkum edilebiliyor.