ANALİZ
Sözcü Gazetesi muhabiri Gökmen Ulu’nun 174 gün süren esaretinin bitmesi ve tahliye edilmesi büyük sevinçle karşılandı. Elbette Gökmen’in ailesi çok sevindi. Çalışma arkadaşları haklı olarak havalara uçtu.
Kamuoyu da yapılan bir haksızlığın bir parça giderilmiş olmasından dolayı mutlu oldu. Gökmen Ulu’nun serbest kalmasından sonra okuduğum bazı yorumlarda “adaletin yerine geldiği” veya “Türkiye’de her şeye rağmen bağımsız yargının olduğu” yönünde görüşler vardı.
Evet Gökmen Ulu belki artık serbest ama tutuklandığı günle bugün arasında hiçbir fark yok. Yazılan haberlere bakıldığında sanki hakimler Gökmen Ulu’yu “savunmasına bakarak” tahliye etmişler. Doğrudur, Gökmen muhteşem bir savunma yaptı. Her satırı bir hukuk dersi gibi olan savunma “normal bir hukuk düzeninde” mutlaka büyük etki yaratır. Ancak şunu bilelim ki, Gökmen o savunma sayesinde serbest kalmadı. Öyle sanıyorum ki Sözcü Gazetesi’ni hizaya getirmek isteyen güçler bir muhabirin hapiste kalma süresini yeterli gördüler. Hepsi bu.
Hem Sözcü, hem de başta Gökmen Ulu olmak üzere tüm sanıklar hakkında isnat edilen suçlarda ve istenen cezalarda bir değişiklik yok. Oysa bu davanın daha ilk günden çöktüğü herkes tarafından muhtemelen davanın hakim ve savcıları tarafından da biliniyor. Buna rağmen tutuklu sanıklar serbest bırakıldığı halde suçlamalarda bir değişiklik yok.
Konuştuğum bir çok hukukçu “Bu davada birine ceza v ermek mümkün değil. Mahkeme ne kadar taraflı olursa olsun, ne kadar talimat alırsa alsın, son güne gelindiğinde hakimler bir günlük ceza bile veremez. Neye ceza verecekler ki ortada hiçbir şey yok”diyorlar. Doğal olarak soruyorum “O halde ne oluyor?” Cevabı çok basit. Hakimler bu kadar kötü bir iddianame ve olmayan kanıtlara bakarak bir ceza veremezler ama davayı istedikleri kadar uzatma yetkileri var. Hatta bu davada ceza vermeye vicdanları elvermeyebilir ama süreyi çok uzun tutmaktan çekinmeyebilirler.
“Bunun faydası ne?”
Tabii bu soruyu sanki bilmiyormuşum gibi soruyorum. Hukukçular ciddiyetle ona da cevap veriyorlar; “Faydası çok basit. Dava Demokles’in Kılıcı gibi Sözcü grubunun ve özellikle patronunun tepesinde durabildiği kadar duracak. Bu sürede bezdirmeye çalışacaklar.” Tabii bu konuda belki de başarılı olabileceklerini umuyorlardır. Hani ola ki patron “Yeter ama Türkiye’yi bir ben mi kurtaracağım?” diyerek Sözcü’yü kapatır veya çok iyi para veren birine satar sonra da çekip gider kendi yaşamına bakar.
Böyle ham hayalleri de olabilir pekâlâ. Baksanıza Yılmaz Özdil Halk TV’deki Arena
programında “Sözcü’yü almak için Burak Akbay’a 150 milyon dolar teklif ettiler” demedi mi? Ben Burak Akbay’ın bu saatten sonra pes edeceğini düşünmüyorum elbette, ama herkesin içine böyle bir şüpheyi yaymak için bu davayı uzattıkça uzatmak da akılsız bir strateji değil. Bu arada Türk hukuku ağır darbe yiyormuş, demokrasi ve özgürlükler telafisi mümkün olmayacak şekilde zedeleniyormuş Türkiye dünya önünde rezil oluyormuş. Amaaan benim de yazdıklarıma bak. Bu iktidarın umurunda mı olur sanki.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER