ANALİZ
Artık bu iktidarın klasiği haline geldi. Herhangi bir dış sorun
karşısında ilk tepkileri esip gürlemek. Ama ne esip gürlemek?
Zannedersiniz ki az sonra kılıçlar kuşanılıyor ve savaşa giriliyor.
Sonra bir anda çark ediliyor, her şey alttan alınıyor ve susup
oturuluyor. Çünkü mecbur kalınıyor. Gücümüz o kadar, yani
söylediklerimizi yapabilecek durumda değiliz.
Bu tür “onur kırıcı” kaç olay yaşadık hatırlamamız bile mümkün
değil. Suriye uçağımızı düşürdü örneğin. “Haddini bil” dedik,
“gelmeyeyim oraya” diye bağırdık, neredeyse Şam’a iniyorduk. Sonra
bir anda sus pus olduk. Unuttuk gitti uçak olayını.
Rusya uçağını düşürdük. Başta saray olmak üzere başbakanından
kuvvet komutanlarına hepsi kendine pay çıkardı. “Emri ben verdim,
ben düşürdüm, kimse Türkiye’nin sabrını test edemez,. Biz adamı
böyle yaparız işte” nutukları peş peşe atıldı. Her söyleneni gerçek
sanan saf vatandaşlarımız da “Eyyyyt bee, dünya lideri böyle olur
işte” diye halaylar çekti Rus elçiliğinin önünde. Sonra bir baktık
ki o zaman henüz AKP Genel Başkanı olmayan Cumhurbaşkanı yazmış bir
özür mektubu “Valla yanlış oldu kusura bakmayın” dedi. Arkasından
birkaç kere Rusya’ya gidip geldi, sonunda Putin “sakinleşti” de
durum kurtarıldı.
Amerika neler yapmadı ki? Bir kere PYD’yi silahlandırdı. Nasıl
öfkelendik, dünya şaştı kaldı. “Eyy Amerika” diye başlayan öfkeli
konuşmalar Beyaz Saray’ın duvarlarını titretti. Biz Amerika nasıl
olsa korkup hizaya gelir diye düşünüyorduk ki, bir baktık adamlar
eski bir bakanımızla bir kamu bankamızın eski genel müdürünü
hırsızlık, kara para aklama ve dolandırıcılıkla suçlayarak
haklarında gıyabi tutuklama kararı almış. Aynı sıralarda bir de AKP
Genel Başkanı’nın Amerika’daki bir önceki gezide olay çıkaran
korumaları ile ilgili de tutuklama kararı alınmasın mı? Yine çok
kızdık, estik gürledik. AKP Genel Başkanı’nın New York gezisinde
Trump’a ağzının payını vereceğine inandık. Oysa aynı klasik sahne
yine tekrarlandı. Biz saf saf “Şimdi Trump düşünsün” derken, Trump
AKP Genel Başkanı’nın sırtını sıvazladı, “Çok iyi çocuk, yüksek
puanlar alıyor. Her zamankinden daha yakınız” dedi üstüne bir de
“Gelmişken biraz da uçak al” diyerek 11 milyar dolarlık anlaşmayı
imzalattı, arada korumalar için alınacak 1.5 milyon dolarlık
silahlar kaynadı, Beyaz Saray Erdoğan’a New York’a inerken iptal
ettiği satış sözleşmesini susup oturmamıza karşılık bir jest olarak
bile yenilemedi.
Şimdi Barzani referandum yapıyor diye esip gürledik. Öyle bir
şişirdiler ki medyanın da gazına gelen vatandaşımız her an savaşa
gireceğimizi sandı. Oysa anlatıyoruz günlerdir, böyle bir şeyin
olması mümkün değil. Nitekim dün referandum yapıldı, başbakan çıktı
konuştu “Savaşa falan girmiyoruz, biz Irak hükümetiyle ortak
çalışacağız” dedi. Hani şu “Sen kimsin, sen benim muhatabım mısın,
karatın kaç” diye sorduğumuz Irak Başbakanı İbadi var ya, işte
onunla işbirliği yapıyoruz. Gerçi VKP Genel Başkanı henüz
hızını alamadı “Kapıları kapatıyoruz” dedi. O zaman görecekmiş
gününü Barzani. İşe bakın AKP Kongresi’nde “Türkiye seninle gurur
duyuyor” denilen Barzani için şimdi neler söylüyorlar.
Sonuç şudur; Bu iktidar tamamen içerde oy oranını korumak için bir
illüzyon sergiliyor yıllardır. Vatandaşın bir bölümü Türkiye’yi
gerçekten dünyanın saygın, sözü geçen, ciddiye alınan bir süper
devleti olduğunu zannediyor. Her seferinde Türkiye’nin onurunun
biraz daha zedelendiğini, Türkiye’nin dünyada bir alay konusu
haline geldiğini görmüyor. Giderek yalnızlaşmamızı “bütün dünyanın
Tayyip Erdoğan’ı devirmek için bir araya geldiği” yalanına inanarak
fark etmiyor bile. Ama bilin ki o kadar da uzun boylu değil. Bu
iktidar artık tel tel dökülüyor. Bu yalana dayalı algı
operasyonunu sürdürebilmesi mümkün değildir. Burada aklımıza
takılması gereken tek şey “yaratılan hasarın kaç yılda
kapatılabileceğini” hesaplamaktır.
CANIMI SIKAN ŞEYLER