Bu koşullarda ben ve benim gibi bazı gazeteciler de bu
medyaya konuk olabiliyor tartışma programlarına
katılabiliyorduk.
O günlerin ana konusu elbette Ergenekon
davasıydı.
Bununla birlikte demokrasiyi, milli iradeyi,
seçilmişler-atanmışlar çelişkisini, hak ve adalet kavramlarını ve
en önemlisi hukukun üstünlüğünü tartışabiliyorduk.
Yıllar sonra cemaatle para pazarlığında
anlaşamayınca büyük bir tasfiye hareketine girişen iktidar
da Ergenekon ve benzeri davaların büyük bir kumpas olduğunu
kabul etmişti ama biz zaten yapılanın büyük bir
oyun olduğunu çırpınarak yıllardır anlatıyorduk.
Bu tartışmalarda en çok savunduğum görüş şuydu: Darbe,
demokrasi dışı müdahaleler elbette çok büyük suçtur ve buna
kalkışanlar en ağır biçimde cezalandırılmalıdır. Ancak niyetlerden
yola çıkarak hukuka hiç uymadan kendi kafamıza göre kararlar
vermeye ve insanları mahkum etmeye kalkarsak sonunu çözemeyiz. Ama
en önemlisi bugün yapılanlar giderek benimsenir yarın bir iktidar
değişikliğinde, iktidara gelenler aynı şeyleri yapmaya
kalkarlar.