AK Parti, Türkiye’nin 13 yılına imzasını atmış bir siyasi harekettir ki bunun ilk 10 yıllık bölümü her alanda önemli icraatın gerçekleştirildiği altın bir dönemdir.
Gezi ile başlayan gerileme süreci 7 Haziran’da tek başına iktidarın kaybedilişiyle sona eren dönem ise “Zirvedeki bir parti nasıl bitirilir?” başlığıyla siyaset okullarında okutulması gereken bir ibret vesikasıdır.
Türkiye’nin en çok oy alan partisi unvanını koruyan AK Parti için hâlâ eski günlere dönme fırsatı var. Nasıl mı? Son 3 yılından dersler çıkararak.
Ötekileştiren, kutuplaştıran, kendisini eleştiren herkesi fişleyip “casus”, “ajan”, “terörist”, “darbeci”, “vatan haini” ilan edip yok etmeye çalışmayarak, adaleti rafa kaldırıp kendi adaletini “hukuk” diye yutturmaya kalkışmayarak, başkalarının da haklı olabildiğini, yanlış yapabileceğini kabul ederek...
Şu çok açık ki ciddi bir özeleştiri süreci geçirip kurulduğu günkü demokrasi ve kalkınmayı esas alan çizgilerine dönebilirlerse Türkiye’nin hâlâ en güçlü iktidar adayı AK Parti’dir.
AK Parti’nin geleceği adına en büyük risk gerçekle yüzleşmek yerine kendi gerçeğini dayatarak burnunun dikine gitmektir.
***
Benzer bir risk MHP için de var.
7 Haziran’da halkın siyasilere verdiği mesaj çok net: Ülkeyi birlikte yönetin. MHP Lideri’nin bütün kapıları kapatıp “Ben kimseyle koalisyon yapmam” diyerek daha seçim gecesi “erken seçimi” işaret etmesi en kibar ifadeyle bu sandıktan çıkan iradeye saygısızlıktır.
Masaya oturursunuz, uzlaşı için gayret gösterirsiniz...
Olur ya da olmaz...
Ama sorumluluktan kaçarak ülkeyi iktidarsızlığa itemezsiniz. Siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur...
Bu şımarıklığın bedelini halk sandıkta çok ağır ödetir. Benden söylemesi.