Bakû benim âşık olduğum bir şehirdir. Çok yazdığım bir şehirdir. Gördüğüm, yeniden yeniden yeniden görmeye can attığım bir şehirdir. Ve Bakû'yu ben Nazım Hikmet'siz hiç düşünemem.
Çünkü Nazım da Bakû'ya âşık olup can atanlardandır. O'nun ilk şiir kitabı "Güneşi İçenlerin Türküsü" 1928 yılında Bakû'da yayımlanmıştır. Şöyle can atar Bakû'ya Nazım: "Moskova'dan yola çıktım bu akşam/Vagonumun kapıları aynalı/Bakû'ya gidiyorum ay balam/Bakû Aslı, ben Kerem/Bakû gençliğim demek/Dost eline emanet ettiğim yürek/İliç'in bulağından içtiğim su/Kardeş sofrasında kestiğim ekmek/yârin yüzünde yıldızların uykusu/Bakû gençliğim demek/Bakû'ya gidiyorum ay balam/Bakû Aslı, ben Kerem."
Ve bir an gelir geceleyin bakarken Bakû'ya Boğaziçi gelir yâdına:
"Geceleyin yıldızsız ağır denize kadar/geceleyin zifiri karanlıkta/güneşli buğday tarlasıdır Bakû şehri//Tepedeyim/avuç avuç çarpar yüzüme ışık taneleri/havada rast peşrevi Boğaziçi suları gibi akar//Tepedeyim/uzaklaşır uçsuz bucaksız ayrılıkta/bir sal gibi yüreğim/gider anıların ötesine/yıldızsız ağır denize kadar/zifiri karanlıkta."
Bakû yalnız şiirler demek değildir elbet, tarihi ile bilmek gerek, çünkü Bakû tarihi ile de muazzam bir şehirdir.
Yedi sekiz yıl kadar oluyor akademisyen Nesrin Sarıahmetoğlu Karagür'ün "Petrolün Sihirli Dünyası Bakû" adlı değerli kitabını bu köşeden tanıtalı (IQ Kültür-Sanat Yayınları). Özel değerde bir araştırma-inceleme yapıttı. Kitaplığımın Türk Dünyası bölümünün en gözde kitaplarımdan biridir. Tekrar anımsatıyorum ve bu kitabı okumanızı yeniden diliyorum.