Bir e-posta geldi önce, 15 Temmuz'un örgüt dışı mağdurlarından birisi olarak (e-postayı silmişim anımsadığım kadarıyla askeri öğrenci), cezaevinde yatmakta olduğunu yazıyordu. Yazılarımı zevkle okuyormuş. Öyküleri varmış, bu öykülerin kitap olarak yayımlanmasını çok istiyormuş, böylece maddi bir kazanç da elde edebilirmiş… Benden yardım rica ediyordu. Eşinin telefonunu da yazmıştı, iletişim için.
Düşündüm biraz, sonra aradım eşi Hanımefendi'yi. Yayınevlerinin tanınmamış bir yazarın öyküleri ile çok fazla ilgilenmeyeceğini, zaten edebi yapıtları da çok fazla basmadıklarını, benim bu bağlamda yardımcı olamayacağımı ama öyküleri bana gönderdiği takdirde okuyup fikrimi söyleyeceğimi ifade ettim.
Öyküler geldi geçen hafta. Bir mektup ekinde, elle yazılmış… Diyor ki Mehmet Ali Bulazar
"Değerli Cazim Bey, size bahsettiğim dosyayı yolluyorum. Hepsi, demir ranzada yazıldı. Battaniyemi katlayıp masa olarak kullanmak durumundayım. O nedenle yazımın kötülüğü dolayısıyla affınıza sığınıyorum.
Bir amaçla çıktım öykü yoluna. Başarılı olurum ya da olamam, bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var, çocuğuma övünçle anlatacağım bir öyküm oldu: Sizin gibi değerli bir yazarın beni dikkate alması, eşimi araması ve yazdıklarımı okuması… Bu övünç bana yeter.
Öykülerimle ilgili görüşleriniz benim için oğluma bırakacağım en değerli miras."