"Haydi Abbas, vakit tamam/Akşam diyordun işte oldu akşam/Kur bakalım çilingir soframızı/Dinsin artık bu kalb ağrısı/Şu ağacın gölgesinde olsun/Tam kenarında havuzun.Aya haber sal çıksın bu gece/Görünsün şöyle gönlümce/Bas kırbacı sihirli seccadeye/Göster hükmettiğini mesafeye/Ve zamana.Katıp tozu dumana/Var git/Böyle ferman etti Cahit/Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan/Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan."Cahit Sıtkı Tarancı'nın bu şiirini kim bilmez ki? Bilir çok kimse bilir de bu şiirdeki Abbas'ı bilmez herkes. Abbas'ı Cahit Sıtkı anlatsın bize:"Çocukluğumda dinlediğim bir masalda, bedbaht bir şehzade, bu hâline acıyan aksakallı bir adamla karşılaşır (Hızır Aleyhisselam). Şehzadeye bir saadet parolası verir, ona der ki: 'Canın sıkıldığı zaman Abbas diye sesleniver, derhal karşına bir harem ağası çıkar, sofranı kurar, sevgilini getirir, geçmiş günlerini yeni baştan yaşattırır.' Ve şehzade bu parola ile kendini avutur."Abbas işte bu... Peki ya "Beşiktaş'taki o ilk sevgili?"Onu da Tarancı'nın yakın dostu Ziya Osman Saba'nın kaleminden okuyalım:"Cahit, 'Beşiktaşlı'sının evinin bulunduğu yokuşu dört yıl, aşk heyecanları içinde inip çıktı. Dört yıl sonra Mülkiye'den, Beşiktaş'tan ve 'Beşiktaşlı'dan ayrılmak zorunda kalıyordu.(...) Epey haşarı bir Mülkiyeli olduğu anlaşılan Cahit, bir zamanlarki Mülkiye'nin bulunduğu Beşiktaş'a özel bir sevgiyle bağlı kalıyor, oraya sık sık gidiyor, orada yaşanmış yıllarının geri dönmemecesine geçtiklerine bir türlü inanamıyordu.(...) O hep böyle küçük, kendinden yaş yaş küçük kızların peşinde, benliğinin yarısı adeta daima âşık, öteki yarısı adeta daima sarhoş yaşadı. Ta yatağa düşünceye kadar... Cahit'i âşık eden kızların hiçbirini, gene âşık olup evlendiği hanımına kadar, hiçbirini görmem kısmet olmadı. Onları ya kendi ağzından dinledim ya da mektuplarıyla şiirlerinden öğrendim. Onlar hep küçük kızlar oldular." Peki niye hep küçük kızlar? Bunun yanıtını da veriyor Saba:"Cahit, kendisinin çirkin, hiçbir kızın beğenemeyeceği kadar çirkin olduğuna inanmıştı. Ta o yıllardan beri aklımdan çıkmamış, aşağı yukarı şöyle diyordu: 'Ben çirkinim, yetişkin kızlardan beni beğenen olmaz. Onlar tecrübelidir. Ben ancak küçük yaştaki toy kızları elde edebilirim.'"Karıncaların çarpışmasında aşkı görmek…Nilgün Marmara... Sancılı bir beyindi, güçlü, sıra dışı bir şairdi, bu beyin, yaşamla bağını anlamsız bulup kesiverdi bir gün. Ölümünden sonra düzyazılarını yazdığı defterleri de yayımlandı. İşte onlardan bir bölüm:"Yattığım odanın tavan kirişlerinin birinin yan yüzeyinde çılgınlar gibi koşuşturan karıncalar var. Kirişin bir ucundan aniden hızla bir dörtlü öbür ucuna yola çıkarken, diğer uçtan da bir altılı yola çıkmış bulunuyor ve yüzeyin ortasında karşılaştıklarında büyük bir çarpışma; hepsi birbirine şiddetli bir biçimde dokunuyorlardı ve hiçbir şey olmamış yollarına (ters doğrultuda) devam ediyorlar. Nereden gelip nereye gittikleri belli değil, kaza eseri aşklar bu çarpışmalar, bazen bir bir, bazen iki iki, bazen çok sayıda telaşla koşuşturuyorlar...Yeryüzündeki aşk olasılığı ve süreci de karıncaların karşılaşmaları ve yaklaşık 10 saniye birbirlerine dokunmaları oranında.Ne zavallılık!