Akademik unvanlı ünlü bir tarihçimiz, bir televizyon kanalında Atatürk'ün Erzurum kongresi sonrası Sivas'a gidişini anlatıyor. O gidişte bir Erzincan Boğazı hikâyesi vardır, Erzincan'ı geçer Atatürk ve arkadaşları, boğaz yakınlarında bir Jandarma subayı önlerine çıkar ve der ki:
-Silahlı Dersimli çeteler Erzincan boğazını kapattılar. Boğazı geçmek imkânsızdır. Merkezden kuvvet istedim. Kuvvet gelir gelmez hemen eşkıya üzerine hücum edip boğazı açacağım. Ancak bundan sonradır ki kafilenin emniyetle boğazı geçmesi mümkün olabilir.
Atatürk bazı sorular sorar bu subaya, bakar ki beklemek boşunadır, risk almak gerek, hemen şu emri verir:
-Otomobilin birinde hafif mitralyözlerimiz var. Osman Bey (Yüzbaşı o zaman, General Osman Tufan) ve birkaç arkadaş mitralyözleri ateşe hazır bulundurarak önden ilerlesin. Bizim arabalar da kendisini takip etsin. Etraftan gelecek ateşlere ehemmiyet vermeyerek otomobillerimiz bütün süratleriyle ilerlerler. Fakat önümüze eşkıya çıkar ve yol kapatılmış olursa o zaman da hemen otomobillerden atlayarak ve derhal birer mevzi edinerek mukabil ateşe başlarız. Müsademe sonunda ya yolu açmaya muvaffak oluruz yahut da ölürüz. Ancak, tavsiyem şudur ki, böyle bir hal vukuunda aramızda yaralanan ve ölenler bulunursa onlarla asla meşgul olmayacağız. Sağ kalanlar için, tek kişi dahi olsa, hedefi Sivas'a ulaşmak teşkil edecektir.
Mazhar Müfit Kansu "Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber" adlı eserinde, sonrasını şöyle aktarır:
"-Benim kararım bu... Sizler de kabul ediyor musunuz? diye sordu. İstisnasız: