Denizcilik gücünün en önemli lokomotif unsurlarından birisi deniz bilimleridir. Bir devletin deniz bilimleri alanında yürüttüğü araştırmalar ile bunların toplum yararına sunduğu somut projeler, deniz kültürünün önemli unsurlarından sayılabilir. Bu tip araştırmalar ülkelere sadece prestij getirmez aynı zamanda refah ve güvenliğine katkı sağlar. Bu konuda eski ABD Başkanlarından John F. Kennedy’nin şu sözleri son derece yol göstericidir:
“Denizlerle ilgili bilimsel çabalarımızın nedeni merak değil; hayatta kalmamızın denizlere bağlı olduğuna inanmamızdandır.”
DENİZ BİLİMLERİNDE NEDEN GERİYİZ?
Denizcilikte en çok geri kaldığımız alanlardan birisi de, deniz bilimleridir. Fransa ve İngiltere’de 1700’lü yıllarda hidrobiyoloji başta olmak üzere deniz bilimlerine yönelik laboratuvar ve araştırma kurumları mevcutken, 1950 yılına kadar kapsamlı bir deniz bilimleri laboratuvarı veya araştırma kurumumuz mevcut olmadı. Benzer durum hidrografi ve oşinografi alanlarında yaşandı. Piri Reis gibi dünya tarihinin sayılı kartografını çıkaran bu topraklar, 1910 yılına kadar harita mesahası, şamandıralama ve seyir tehlikelerini ikaz sistemine sahip değildi. 1910 yılında Hint Okyanusu’nda bir Alman gemisi, Osmanlı egemenliğindeki Carmoran adası yakınlarında karaya oturunca, uluslararası baskılar sonucu, Bab-ı ali bölgenin mesahasını yaptırmaya karar verdi ve ilk çalışmalar zorla başlatılmış oldu. Günümüzde deniz bilimleri alanında geçmişle kıyaslanamayacak gelişme ve ilerleme yaşanmıştır. Ancak denizcilik gücümüzün diğer alanlarına oranla bu sektör en geri kaldığımız alanlardan birisidir. Ülkemizde deniz bilimleri alanında, özellikle hidrobiyoloji, deniz jeofiziği, deniz jeolojisi, oşinografi ve hidrografi alt disiplinlerinde