Tunç yasadır. Denizlere hakim olmadan dünyaya hakim olamazsınız. Atlantik dönemi, 16’ncı yüzyılda Vasco Da Gama’nın Kalküta’ya varışı ile başladı ve 20’nci yüzyılın sonuna kadar önce merkantilist sonra kapitalist küresel ekonominin ağırlık merkezini oluşturdu. Bu merkez, sömürü, kölelik, kitlesel etnik temizlikler ve din/mezhep savaşlarına neden olduğu gibi Fransız İhtilali, aydınlanma ve Sanayi Devrimi’nin koşullarını da yarattı. İki büyük dünya savaşı ve soğuk savaşın asıl cephesi oldu. Bugün farklı bir durumla karşı karşıyayız. Atlantik dönemi, kurduğu sistemin çürümesi ve üst üste aldığı darbelerle gerilemeye başladı. Artık Asya yüzyılı başladı. Bir dönem veya sistemin başladığının temel göstergesi üretim ve ticaret hacmidir. Bugün Asya’nın üretimi ve ticaret hacmi Atlantik sistemi geçiyor. Küresel mücadele asıl olarak Asya yüzyılında ideolojik ya da jeopolitik ittifak sistemlerinin kamplaşmasından değil, azalan kaynakların paylaşım mücadelesinden kaynaklanıyor. Bu mücadelenin kazananını tek bir faktör belirleyecek. Denizleri kontrol edebilen taraf.
ANCAK DENİZLE KAZANIRSINIZ
Her iki dünya savaşını ve soğuk savaşı deniz uygarlıklarının kazandığını düşünürsek
21’inci yüzyılda da bu kural değişmeyecektir. O nedenle Rusya, Hindistan ve Çin gibi geleneksel karacı devletlerin 21’inci yüzyılda denizlere dönmesi sadece tarihi iyi okuduklarından değil, jeopolitik/jeoekonomik mecburiyetlerinden kaynaklanıyor. Atlantik sistemi, hegemonyanın her el değiştirme arifesinde yaptığı gibi hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bunu kendi kontrolünde çıkardığı bölgesel çatışmalarla, vekalet savaşları ile yürütüyor. Jeopolitik ve jeoekonomik sınırların yeniden çizilmesi mücadelesinde bu çatışma ve savaşların kıtasal ve küresel boyuta sıçrama potansiyeli her zaman mevcut. Eski NATO Komutanı Oramiral James Stavridis, geçen haftalarda çıkardığı yeni kitabı “Sea Power” da (Penguin Press) Hindistan ve Pakistan arasında nükleer savaşı açık telaffuz ediyor. (Kitap her iki ülkenin 8 Mayıs 2017 de ŞİÖ’ye tam üye olmadan önce yazılmış.)