Cem Gürdeniz Aydınlık Gazetesi

Gözüm Sakarya’da kulağım İnebolu’da

Bu köşede bir kaç yazımda Alman birliğini kuran Otto Von Bismarck’ın zamanında söylediği bir gerçeği hatırlattım. Savaş, demir ve kanla yürütülür. Bu tunç yasadır. Kurtuluş...

03 Eylül 2017 | 220 okunma

Bu köşede bir kaç yazımda Alman birliğini kuran Otto Von Bismarck’ın zamanında söylediği bir gerçeği hatırlattım. Savaş, demir ve kanla yürütülür. Bu tunç yasadır. Kurtuluş savaşının demiri, yani cephanesi ve silahlarının pek çoğu 233 deniz subayı ve Karadenizli yüzlerce gemicinin donattığı yaşlı ve zayıf teknelerle sağlandı. 5 ton üzeri sadece 28 gemiye sahiptiler. Toplam taşıma kapasitelerinin takriben 7800 ton olmasına karşılık Rusya’nın Batum, Tuapse ve Novorosysky limanları üzerinden, İnebolu, Trabzon ve Samsun limanlarına 36 ayda toplam 300,000 ton harp malzemesi taşıdılar. General Karabekir’in 15. Kolordusunun doğudaki zaferi sonrası mevcut savaş malzemeleri de batı cephelerine taşınmak üzere Doğu Karadeniz limanlarından deniz yolu ile İneboluya getirildi. Gazal’da, Rusumat-4’de ve daha pek çok Türk denizcisinin bulunduğu, irili ufaklı onlarca teknede sadece Kurtuluş Savaşının demiri değil, aynı zamanda bağımsızlık, hürriyet ve ulusal onur ateşi de taşındı. Onlar sayesinde Atatürk, “gözüm Sakarya’da, Dumlupınar’da kulağım İnebolu’da” diyebilmişti. Kurtuluş Savaşı’nda ikmal teşkilatının başında bulunan Korgeneral Muzaffer Ergüder’in, 1925 yılında bu başarı için sarf ettiği “Kurtuluş Savaşı’nda bir avuç deniz subayımız olmasaydı, ne İnönü’ler, ne Sakarya ve ne de Dumlupınar ve de dolayısıyla Kurtuluş Savaşı olmazdı” sözlerine ne eklenebilir ki?

İnebolu: Türk istiklaline demir ve kan taşıyan ana arter

Cephane taşımaya yönelik deniz yolu ile değil, aynı zamanda Ankara’ya ulaşan kara yolu ile öne çıkan bu yoldan işgal İstanbul’undan İnebolu’ya kaçabilen yüzlerce gönüllü kuvayı milliyeci de Ankara’ya intikal etmiştir. İnebolu-Kastamonu-Çankırı-Ankara yolu bu nedenle “İstiklal Yolu’’ olarak bilinir.

İNEBOLU KENT MÜZESİ

19 Ağustos’ta bir konferans için bulunduğum Kastamonu’da uçuş programına bağlı olarak bir gece konaklama fırsatım vardı. O zamanı 90 km kuzeyde bulunan Gazi İnebolu’ya giderek kullandım. Vardığımda saat 20.00 sularındaydı. 90 km boyunca zaman zaman İstiklal yolunun dik yamaçlarını yalçın Küre Dağlarının denizden 1500 metre yükseklikte ürperti veren tepelerini gözlemledim. Yaz şartlarında bile görünüşü ile korku veren bu dağları kış ortamında kağnılarla geçen Gazi İnebolu’nun yiğit erkekleri ile başta Şerife Bacı olmak üzere kahraman kadınlarını düşünmeden duramadım. İnebolu’ya gitmemin iki amacı vardı. Birincisi Kurtuluş ve Kuruluşa giden tarihi süreçte yer alan tüm coğrafi mekanları görme vazifemi tamamlamaktı.

Yurtdışında Lozan (Chateau D’ouchy, Palais Rumine) ve Montrö (Palais de Montreux) dahil, Türkiye topraklarında Kurtuluş savaş ve diplomasi 

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Barış Pınarı, Doğu Akdeniz’e doğru akmalı 13 Ekim 2019 | 276 Okunma Amiral Soner Polat: Vatana ve Mavi Vatana adanmış bir hayat 06 Ekim 2019 | 729 Okunma Preveze Deniz Zaferinin 481. yıldönümünde Yunanistan’ın Mavi Vatan kompleksi 29 Eylül 2019 | 205 Okunma Küresel düzenin yeni aktörleri: Hipersonik Füzeler 22 Eylül 2019 | 328 Okunma Yunanistan’da akıl galip gelir mi? 15 Eylül 2019 | 244 Okunma