“Koca köyde hemen hemen hiç erkek kalmamıştı. Hepsi askere
alınmış ya da Balkan ve Dünya savaşlarında şehit düşmüştü ve
gördüğüm bize hizmet eden beş erkekten her birinin herhangi ağır
bir yarası vardı. Birinin parmağı kopmuştu. Diğerinin kolu
kıpırdamıyordu. Üçüncü topallıyordu ve diğer ikisi savaşta aldığı
bir sakatlıktan mustaripti. Bu gözlemi bütün köylerde yaptım.
Türkiye’nin son savaşlarda ne kadar insan yitirdiğini tahmin etmek
mümkündür. Yine de burası umudunu yitirmeyen ve ulusal varlığı için
savaşmayı sürdüren tek ülkeydi. Bedeli, tamamen yok olmak olsa
bile.”
Bu sözler Kurtuluş Savaşımıza istihkam uzmanı olarak katılan tek
yabancı subay olan Alman Yüzbaşı Hans Tröbst’ün hatıratındandır.
İnönü savaşları sonrası Eskişehir-Kütahya arasındaki yol üzerinde
uğradıkları bir köyü anlatıyor. (Mustafa Kemal’in Ordusunda bir
Alman Yüzbaşı, Çeviren Yüksel Pazarkaya-TÜYAP)
İşte donanmasızlığın sevgili Anadolu’muzu getirdiği durum buydu.
1897 Türk-Yunan savaşından sonra Girit’i kaybetmek. İtalyan
savaşında Libya’ya tek bir savaş gemisi bile gönderememek. Balkan
savaşında Ege adalarını birkaç ayda tümden kaybetmek. Cihan
Savaşında istilacı düşmanı deniz yerine vatan topraklarında
durdurmak ve Çanakkale’de Mustafa Kemal’i “Ben size taarruzu değil
ölmeyi emrediyorum” demek zorunda bırakmak. 13 Kasım 1918 sabahı 55
parça donanmayla İstanbul’u işgale gelen emperyalistleri acıyla
seyretmek. 15 Mayıs 1919 sabahı 18 savaş ve yardımcı gemi ile
13 bin askerini İzmir Pasaport açıklarına getiren Yunan mezalimine
9 Eylül 1922 sabahına kadar maruz kalmak.
SAVAŞLAR DEMİR VE KANLA YAPILIR