Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) en üst düzey karar organı olarak tanımlanan Uluslararası Çalışma Konferansı geçtiğimiz hafta başında 5 Haziranda İsviçre’nin Cenevre kentinde başladı. Konferans kapsamında her yıl haziran ayında ILO üyesi 187 ülkenin üçlü heyetleri bir araya geliyor. Bu anlamda, her ülke işçi, işveren ve devlet temsilcileriyle konferansa katılıyor. Bu yıl 106’ncısı düzenlenen konferans, genel kurul ve teknik komitelerden oluşuyor.
Türk-İş temsil ediyor
Bu yıl da her yıl olduğu gibi Türkiye’yi Türk-İş temsil ediyor. Benim de içinde bulunduğum Türk- İş heyeti, kurulduğu 1952 yılından bu yana Türkiye’deki çalışan kesimi Uluslararası Çalışma Konferansı’nda temsil etmeye devam ediyor. Türk- İş’in konferansa taşımak üzere gündeminde; Türkiye’deki iş kazaları, sendikalaşmanın önündeki engeller ve taşeronlaşma var. ILO Genel Sekreteri Guy Ryder’in açılış konuşmasının ana vurgusunun, ILO’nun ikinci yüz yılı içindeki gündeminin “yeşil işlere odaklanmak” ile ilgili olduğu görülüyor. Ryder, konuşmasında büyüme ve gelişme arasındaki güçlü ve dengeli ilişkinin kurulabilmesi açısından yeşil üretimin önemine ve yeşil işlere ilişkin iş yaratma potansiyeline vurgu yapıyor. Yeşil üretim, çevre dostu üretim anlamına geliyor. Bu anlamda, çevreye ve dolayısıyla insana verilen zararı azaltmak için yeşil üretimde gelişmiş teknolojiler kullanılarak enerji tüketiminin, atık ve kirleticilerin oluşumunun ve emisyonunun azaltılması amaçlanıyor.
Konferanstaki tartışmalara arka plan oluşturması amacıyla hazırlanan ILO raporunda ciddi anlamda değişen hava ve çevre koşulları ile artan kirliliğin, üretken faaliyetleri sürdürmek açısından milyonlarca insanın hayatını etkilediğine dikkat çekiliyor. Öyle ki Dünya Meteoroloji Teşkilatı da 2016 yılında sel, açlık ve diğer çevresel faktörler nedeniyle yılda 22.5 milyon insanın yerinden edildiğini, yani göç etmek zorunda kaldığını ifade etmişti.
Emek göçü gündemde