5 sene önce bugünlerde büyük bir
sevinç ve heyecan içindelerdi. “Tayyip Erdoğan artık
bitti. Ailesiyle beraber yok olup gidecek” diye
sevinç naraları atıyorlardı. 5 sene önce bugünün 19 Aralık 2013
manşetlerini açın bakın. Şimdi iktidara yaltaklanan kimi
gazetelerin nasıl FETÖ ile iş birliği içinde Başkan Erdoğan’a
küfrettiklerini göreceksiniz. Bu Babıali & İkitelli
gazetecileri böyle karaktersiz ve kaypak
tiplerdir. Babıali & İkitelli medyasının tüm tarihi
böyledir. Bu medyanın resmî ideolojisi alçaklık ve
kalleşlikten başka bir şey değildir. İşte bu İkitelli medya düzeni
inleyerek çökmüştür ve şimdi bu kokuşmuş tiplerin molozlarını
kaldırıyoruz. Tamamen bitmelerine az kaldı.
Sayın İstanbul Cumhuriyet
Başsavcımız İrfan Fidan ve diğer kahraman
savcılarımızın Gezi kalkışması ve 17-25 Aralık darbe teşebbüsüne
destek vererek suç işleyen sözde gazetecilere dair yürüttükleri
soruşturmalar adım adım neticeleniyor. Milletimiz müsterih olsun.
Asla ve asla bu darbe teşebbüslerine yardım ve yataklık eden
gazetecilerin işledikleri suçlar yanlarına kâr kalmayacak. İktidara
yaltaklanmak asla onları kurtaramayacak. Savcılarımız son derece
kararlı. 17-25 darbesine destek veren herkes hukuken
bedelini muhakkak ödeyecek. Her şeyin vakti
var.
5 sene önce bugünlerde Türk
medyasının yüzde 75’i Erdoğan’ı FETÖ’nün devirmesi için
uğraşıyordu. Hatta şimdi 15 sene hapis ile haklı olarak
yargılanan Emin Çölaşan sevinçle itiraf
etmişti yüzde 75 medyanın Erdoğan ile savaştığını. Eski
patronu Aydın Doğan’ın medyasının açıkça
Erdoğan’a cephe aldığını, Doğan’ın iyi koku aldığını ve Erdoğan’ın
kesin olarak devrileceğini söylüyordu Çölaşan. O yüzden hepsi
birlikte 17-25 Aralık polis-yargı darbesiyle FETÖ’nün Erdoğan’ı
yıkıp geçmesini desteklediler. FETÖ’ye üye olmamakla
beraber FETÖ’ye yardım ve yataklık suçu
işlediler.
17-25 Aralık ihaneti sürecinde
FETÖ’nün borazanlığını en güçlü ve etkili biçimde
yapanlar Ertuğrul Özkök, Fatih
Altaylı ve Ahmet
Hakan üçlüsüydü. Fetullahçı gazetecilerin tamamını
toplasan bu üçü kadar tahrip gücü yüksek değildi. Üçü de ölümüne
FETÖ’ye destek verdiler 17-25 Aralık ihanetinde. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Fetullahçı terör örgütü arasında savaş
olduğunu bildikleri hâlde sırf Recep Tayyip Erdoğan’ın
yıkılması ve hapse atılması için ellerinden ne geliyorsa FETÖ’ye
bilerek isteyerek yardım ettiler.
Sonra ise 1 Kasım 2015
yenilgisinden itibaren korku ve panik içinde önce FETÖ’yü, sonra
iktidar muhalifi olan tüm yurttaşları sattılar! Kim güçlüyse
ona yaltaklanma konusunun zirve noktası bu üçlüdür. Şimdi
ise Özkök-Altaylı-Hakan üçlüsü
Başkanımız Erdoğan ve ailesine yapılabilecek tüm yalakalıkları
yapıyorlar ama herkes bunlara gülüyor. 81 milyonluk toplumun hiçbir
kesiminde itibarları yok. Herkesin mutabık olduğu konu bu üçlünün
rüzgâr gülü ya da ortama göre oynayan dansöz
olduğudur. Bugün hem iktidarı destekleyen hem de iktidara
muhalif yurttaşlarımıza bu üçlünün nasıl insanlar
olduğunu sorsanız aynı tiksinti dolu cevapları
alacaksınız.
Mesela dünkü
yazısında Ahmet Hakan 17-25 Aralık
darbesinden 17 gün önce vatan haini Can
Dündar’ın ABD Büyükelçisi ile konuşup yazdığı şeyi
söylüyor. Zaten 5 sene önce de ABD destekli bir Gülen darbesi
geldiğini görüyordu herkes. Yahu birader sen bu Can Dündar tweetini
bildiğin hâlde niye o zaman 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü
destekledin? Niye vatan haini Can
Dündar içeri girince köşende her gün Dündar
propagandası yaptın? 26 Eylül 2016 tarihli yazında 17-25 sürecinde
sırf Erdoğan’a nefretin yüzünden “Erdoğan gitsin de
kim gelirse gelsin” diyerek FETÖ’yü desteklediğini
itiraf ediyorsun. Bir yandan da korku ile karışık şark
kurnazlığıyla “17-25 Aralık’ta yolsuzluk var diyen
herkes suçlu mu görülecek” diye soruyor. Yine kara
propaganda yapıyorsun Ahmet
Hakan!..
Savcılarımız öyle adaletli ki
dikkat edilirse Uğur Dündar’ın yolsuzlukla
ilgili çoğu da uydurma olan yazılarına bile takipsizlik verdiler
ama doğrudan FETÖ’ye açık destek verdiği
için Çölaşan hakkında 15 sene hapis
istendi. Uğur Dündar’ın arşivini pek bilmem.
Onun da Çölaşan gibi FETÖ’ye destek
yazıları varsa ayrıca yargılanır ama bakın bu tip yazılarından
ötürü takipsizlik aldı. Savcılarımız hukuktan asla
ayrılmıyor. Suç olan, FETÖ’ye bilerek isteyerek destek
olmaktır. Mesela 12 Ocak 2014’te yazılmış
şu Ahmet Hakan yazısına
bakalım:
“Cemaatçileri yargıdan
arındırıyoruz, diyerek yapacağınız zulmün, ‘İrticacıları
kamudan kovuyoruz’ diyen 28 Şubatçıların zulmünden ne farkı olacak?
O zaman hoş geldin ‘Neo-28 Şubatçı’ muhterem! Hoş geldin yeni
zalim... Hoş geldin İslami Çevik
Paşa..."
Bu satırlar nedir? Emin
Çölaşan’ın yaptığından beter şekilde sinsice bir FETÖ’ye destek
satırlarıdır bunlar. Ya da 26 Eylül 2015’te yayınlanan şu yazı
nedir Ahmet Hakan:
“Cemaatçi kardeşim köşe
yazarlarınızın hapse tıkılmasına, kreşlerinizin basılmasına,
televizyon yöneticinizin tutuklu kalmasına, sizi seven iş
adamlarına zulmedilmesine, gönüllülerinizin şeytanlaştırılmasına
şiddetle karşıyım.”
Bu tür açıkça FETÖ’ye yardım ve
yataklık yazılarını sadece Ahmet
Hakan da yazmadı. Ertuğrul
Özkök ve Fatih Altaylı’nın da
aynı minvalde yazdığı çok sayıda yazı var. Hepsini tek tek bu
köşede ifade edeceğiz. Üstelik asla ve asla pişman da olmadılar ve
Türk milletinden özür dilemedi bu üçlü. Kimse 17-25 Aralık
darbe teşebbüsünden 1 Kasım 2015’e kadar olan o istiklal mücadelesi
günlerini savcılarımıza unutturamaz. Bu kahraman savcılarımız
ölümüne kelle koltukta savaştı FETÖ ve PKK ile. Aynı dönemde
FETÖ’ye ve PKK terör örgütüne her ne sebeple olursa olsun yardım
eden her gazeteci suçludur ve hukuken bedelini
ödeyecektir.