Geçtiğimiz iki yazımda Türkiye’de
yeniden hortlayan ve âdeta gizli iktidar odağı konumuna oturmak
isteyen Kemalist vesayet zihniyetinden bahsetmiştim. Kemalistler bu
ülkede özellikle yargıdaki ve bürokrasideki yerleşik kadrolarından
hareketle yeni bir 28 Şubat ya da 27 Mayıs ortamını oluşturabilir
miyiz diye toplumu yokluyorlar. Daha önce ifade ettiğim gibi FETÖ
tehlikesinin bizler tarafından bitirilmesinin ardından yeni vesayet
ve darbecilik tehlikesinin kaynağı Kemalizm adı altında faaliyet
gösteren bu ulusalcı kadrolardır. Fetullahçılar nasıl vesayetçi bir
çeteyse, bu ulusalcılar da aynı şekilde devlet içinde çeteleşmeye
çok müsait bir yapıdır. Bu tespitler de bana ait değildir. Bu
topraklardaki büyük harfle DEVLET olgusu noktası virgülüne kadar bu
ulusalcı vesayet ve darbe tehdidini tespit etmiştir. Türkiye
gazetemizin çok konuşulan “Ulusalcı darbe tehlikesi var” manşeti
boşa atılmamıştır.
Şunu herkes bilmeli ki, Gülenist
vesayetçilik ile Kemalist vesayetçilik arasında sadece dış boya
farkı vardır. 28 Şubat zihniyeti ile 15 Temmuz zihniyeti arasında
fark yoktur. Her türlü vesayetçilik Müslüman Türk milleti ve DEVLET
için tehdittir. Öte yandan FETÖ’cülerin de tamamen temizlendiğini
söylemek mümkün değildir. Şu an tüm hain FETÖ’cüler Kemalist
kılığına girerek saklanmaktadır. Yani şu an hem bürokrasi hem yargı
içinde Kemalizm görünümlü Gülenizm tehlikesi de mevcuttur. Çoğu
zaman da çok daha örgütlü hareket eden Fetullahçılar maalesef
Kemalistleri de yönlendirmekte ve provoke etmektedir. Bu iki grubun
ajandası Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a düşmanlık başlığında çoğu zaman
birleşmektedir.
Bu yeniden hortlayan Kemalist
görünümlü Gülenist vesayetçiliğin hem yargı hem de özellikle
üniversiteler ayağında örnekleri vardır. Bugün bu iki ayağı
birleştiren trajikomik bir örneği anlatacağım sizlere. Manisa Celal
Bayar Üniversitesi 2014 yılından itibaren FETÖ ile mücadele
konusunda tüm üniversitelerimize örnek olacak kadar başarılı bir
üniversitedir. Yayınlarda ara ara bu gerçeği ifade ettiğimi beni
takip edenler bilir. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Rektörü Kemal
Çelebi ve Rektör yardımcısı Birol Kovancılar FETÖ ile mücadele
konusunda çok cesur ve çok titiz bir mücadele
vermişlerdir.
Tüm bu mücadele sürecinde DEVLET
ile tam koordine içinde olmuşlar ve tüm tehditlere rağmen
istisnasız tüm FETÖ’cüleri bu güzide okulumuzdan atmışlardır. Kendi
üniversiteleri bünyesinden en çok sayıda FETÖ’cüyü ihraç eden
üniversitelerden biri Celal Bayar Üniversitesi olmuştur. Oysa
birçok üniversitemiz tehditlerden korkarak çok sayıda atılması
gereken ismi okullarından atmadı. Bu zor süreçte gösterdikleri
kararlılık sebebiyle Kemal Çelebi ve Birol Kovancılar gibi
profesörlerimiz FETÖ’cülerin hedefi olmuşlardır. Manisa’nın
milliyetçi-muhafazakâr halkı tarafından bu yönetim destek alırken
pozisyonlarını kaybettikleri için Kemalistler de tıpkı Gülenistler
gibi bu yönetimin düşmanı konumunda.
Şimdi ise bu bahsettiğim Kemalist
vesayet odakları ile beraber bu Kemalist görünümlü Gülenistler
tuhaf yöntemlerle intikam almaya kalkıyorlar. Bu üniversitede görev
yapan Süleyman Daşkın isimli kendine Kemalist diyen şahıs kendisini
görevden aldığı için Rektörlüğe kızıyor ve Birol Kovancılar’a
“Trafikte selektör yakmak” suçundan dava açıyor. Evet sayın
okurlarım yanlış duymadınız, böyle komik bir gerekçeyle dava
açılıyor. Herkes başta gülüp geçiyor. Türkiye böyle çetin bir
süreçten geçerken kimse bu konu ile ilgilenmiyor. Peki sonuçta ne
oluyor? Yargı ve bürokrasideki Kemalist dayanışması çalışıyor ve
Kovancılar “trafikte selektör yapmak”tan 2 ay 15 gün hapis cezası
alıyor. Hâkim Murat Düzgünoğlu hukuk tarihine geçen bu karara imza
atıyor. Bu karar üzerine de Süleyman Daşkın yeniden eski görevine
iadesini istiyor. Aziz Nesin mezarından çıksa bundan daha komik bir
öykü yazabilir mi bilmiyorum.
Yani “Benim gibi Atatürkçüyü
görevden aldınız. Ben de size selektör yakmaktan hapis cezası
aldırdım. Hadi beni görevime iade edin” diye özetlenebilecek mikro
düzeyde tuhaf bir vesayet mekanizması. Hâkim Murat Düzgünoğlu bence
eksik ceza vermiş. “Trafikte selektör yakarak çaktırmadan Atatürk
ilkelerini ihlal”den direkt tutuklama vermeliydi! Birol Kovancılar
da öğrenirdi böylece bu ülkenin sahibi kimmiş. 27 Mayıs ve 28 Şubat
zihniyetinin hâlâ dipdiri olduğunu öğreteceksiniz bu Erdoğancılara
ki, hadlerini bilsinler! Bu sene fahri doktorayı da Yekta Güngör
Özden’e versin Celal Bayar Üniversitesi. Yoksa bir selektör cezası
da Kemal Çelebi’ye gelir ha.
Gülüyorsunuz ama Anadolu
üniversitelerimizde böyle örnekler çok sayın okurlarım. Her grup
adamını bulup bürokrasi ve yargı içi mekanizmalarla tuhaflıklar
yapmaya kalkıyor. Genelde perde arkasında olan Kemalist görünümlü
Gülenist yapılar da provokasyonlara destek oluyor. Ama bu arada
herkes bilsin ki DEVLET de uyumuyor. Yaşanan her şey görülüyor,
raporlanıyor. 5 sene önce bugünlerde Fetullahçılar da kendilerini
böyle çok güçlü falan zannediyordu. DEVLET ile oyun oynanmayacağını
öğrendiler...