CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı amasız, fakatsız kınıyorum.
Türkiye'nin yakın siyasi tarihini bilenler bu saldırının bir
kıvılcım gibi nerelere ulaşacağını iyi bilir. Nitekim Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı bu saldırıyla alakalı "terör ve organize
provokasyon" soruşturması başlattı. Faillerin bulunup bağlantıları
da açığa çıkmalı. Böylece provokasyonun arkasındakiler açığa
çıkartılırsa kimin neyi amaçladığını öğrenmiş oluruz. Köylülerin
dediklerine göre saldırganlar o köyden değilmiş. Kimse
saldırganları tanımıyor. Bu bile işin içinde başka bir parmak
olduğunu gösteriyor.
Dün başta Binali
Yıldırım olmak üzere Ömer Çelik, Bekir Bozdağ, Süleyman Soylu, TBMM
Başkanı Mustafa Şentop saldırıyı kınadılar. Hulûsi Akar son derece
yapıcı konuşma yaptı. Bekir Bozdağ geçmişte
Hacıbektaş'ta saldırıya uğradığında bazı CHP'li vekiller saldırgana
şefkatle yaklaşmıştı ama AK Parti'nin CHP'den farkı tam da
budur.
Türkiye'de birilerinin iç savaş
planları olduğunu, kardeşi kardeşe kırdırmak istediğini bir kez
daha görüyoruz. Bütün darbelerin gerekçeleri hep böyle başlamıştır.
1980 öncesi kanlı olaylar sağ-sol kavgası diye başlamış, kardeş
kardeşi öldürmüştür. Olan Türkiye'ye olmuş, ekonomik kalkınma ve
refah hep ertelenmişti.
Türkiye'de kimse hukukun üstünde
değildir. Devletimiz ve güvenlik güçlerimiz dağdaki teröristleri
zaten gebertiyor. Şehirdeki teröristlere hukuk gereğini yapıyor ve
yapacaktır da. İşte burada CHP teröre sempatiyle bakan
vekillerini, Canan Kaftancıoğlu gibi il başkanlarını, Sera Kadıgil
gibi vekillerini dizginlemelidir. "YPG'yi terör örgütü olarak
görmüyoruz" türü provokatif açıklamaları sonlandırmak zorundadır.
Suriye'nin kuzeyinde PKK/YPG devleti kurulmak istenirken,
Türkiye'nin millî birliğini tehdit eden açıklamaların kimseye
faydası yok. Olmadığını da görüyoruz.
Bu minvalde Başkanımız Erdoğan'ın
açıklamalarını çok önemli buluyorum. Seçim tartışmalarını geride
bırakarak ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündeme
odaklanmanın şart olduğunu söyleyen Başkanımız Erdoğan'ın şu
sözleri tarihî önemdedir: "Dönem kızgın demiri
soğutma, müsafehalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi
yeniden perçinleme dönemidir."
Bu sözler üzerine söylenecek
hiçbir şey yoktur. Başkanımız Erdoğan böyle demişse buna uymak
lazım. Kimsenin Erdoğan'dan daha şahin tavır almaya hakkı yoktur.
Onun sözlerini ciddiye alıp öyle davranmak gerekir. Ayrıca
Erdoğan'ın bu sözleri benim anladığım biraz da dış politikayla
ilgili. Önümüzdeki günlerde özellikle Suriye'yle
ilgili bazı konular Meclis'e gelebilir. Kızgın demiri soğutalım
derken, kucaklaşalım, sarılalım derken Suriye, YPG/PYD gibi
meseleleri iyi anlamak lazım. Türkiye NATO üyesi bir ülke, Batı'yla
uyumlu. Ama bu demek değil ki, Batı'nın, ABD'nin her dediğini
yapacak. Yeri gelecek S-400'ü de alacak, yeri gelecek NATO'nun
silahlarını da alacak. Böylece bir tek ülkeye, bir tek uluslararası
kuruma muhtaç olmadığını göstermiş olacak. Türkiye uzun zamandır
kendi kararlarını kendi alan bir ülke olduğunu herkese gösteriyor.
Bunu en iyi anlayan da altını çize çize söylüyorum
Pentagon'dur. ABD'nin Suriye özel temsilcisi James
Jeffrey'nin dediği gibi Suriye'nin kuzeyinde yakın zamanda
olacaklar son derece önemli ve bu gelişmeler Türkiye'nin
lehine.