Cem Küçük Türkiye Gazetesi

Halil İnalcık Hoca yaşasa "Öğrenci Andı" her sabah okutulsun der miydi?

Danıştay 8. Dairesi'nin "öğrenci andı"yla ilgili verdiği skandal karar sonrası birçok tartışma başladı. Reşit Galip'in yazdığı metin üzerinden "Türk isminden niye rahatsız...

26 Ekim 2018 | 8.394 okunma
Danıştay 8. Dairesi'nin "öğrenci andı"yla ilgili verdiği skandal karar sonrası birçok tartışma başladı. Reşit Galip'in yazdığı metin üzerinden "Türk isminden niye rahatsız oluyorsunuz?" tartışması başladı. Kimsenin rahatsız olduğu yok elbette. Peki, Türk kime deniyor? Türk milleti denince ne anlamak lazım tartışması önemli. O yüzden de tarihe bakmamız lazım. Bu konuda en yetkin isim hiç şüphesiz gelmiş geçmiş en iyi Osmanlı tarihçilerinden Prof. Dr. Halil İnalcık'a kulak vermek lazım.
Halil İnalcık hayattayken Profil Yayıncılık için "Söyleşiler ve Konuşmalar" kitabını hazırlamıştım. Hocamızın birçok eski konuşma ve söyleşilerini bulmuş ve bunları bir araya getirmiştim. Ankara Bilkent'teki evinde kendisiyle uzun uzun konuşmuştum. Türk kelimesini, kime Türk dendiğini de kendisine sormuştum. İnalcık bu konuda en net açıklamaları 5 Mart 2014'te Çiğdem Bayraktar'a verdi. O söyleşiden bazı kısımları aktararak birçok soru işaretinin giderileceğini düşünüyorum. Soruların yerlerini konu bütünlüğü açısından ben değiştirdim.
            ***
Çiğdem Bayraktar: "Türklük doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı kazanılır?"
Halil İnalcık: Türk devleti çeşitli etnik grupları adaletle idare eden bir yapıya sahiptir. 5. yüzyıldan beri kurduğumuz imparatorluklar büyük imparatorluklardır. Göktürk İmparatorluğu, Uygur İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu; hepsi Türk hanedanlarıdır. Hepsi Türk kültürünü benimsemiş birer idare kurmuşlardır. Siyasi, hukuki olarak güçlü bir devlet nizamına bağlıydılar. Bu nizam içinde kendi dillerini, kültürlerini muhafaza ediyorlardı.
ÇB: "Ne Mutlu Türk'üm!" sözünün derinliğini anlamak istemeyenlerin kusuru nedir?
Hİ: Bir Rumen ailesiyle hareket ediyordum. Ankara'da Güvenlik Abidesi'nin altında "Türk övün, çalış, güven!" yazıyor dediğimde yanımdaki gençler kahkaha attılar. Buna çok üzüldüm. Çünkü çok cahiller! Türklerin övünülecek bir tarihleri vardır. Tarih bilirseniz ancak o zaman "Ne mutlu Türk'üm!" sloganının bir manası vardır.  
ÇB: Bugün bu slogandaki duyguları paylaşmayan ve Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan insanlara bakış nasıl olmalıdır? Onlar normal mi karşılanmalı?
Hİ: Bu siyasi bir soru. Osmanlı Devleti bir Türk devleti idi ve Avrupalılar "Turkish Empire", "L'ampiré Turq" derlerdi. Biz Türkçe konuşuyorduk. Osmanlı sultanları, halkı; Anadolu'da yaşayan türlü etnik gruplar hepsi Türkçe biliyor ve konuşuyorlardı.
Osmanlı devlet geleneğinde olduğu gibi kanun ve adalet sayesinde bu çeşitli etnik grupları devlete bağlayabilmişti. Fuzuli hakkında dört ciltlik en önemli eseri bir Ermeni yazmıştır. O kadar Türklere ve bu devlete bağlıydılar onlar. Fakat nedense son zamanlarda bir fesat doğdu topraklarımızda. Bu fesat nereden geliyor? Bilmiyoruz. Bir fesat aramıza girdi ve bizi ayırmaya çalışıyorlar. Bu memleketteki çeşitli etnik gruplar kendilerini Türk hissediyorlardı. Türkçe konuşuyorlardı, Türklüğe mal olmuşlardı.
ÇB: Batı'daki Osmanlı imajı Türk milleti üzerinden mi şekillenmişti? Batı'nın algıladığı ve hoşlanmadığı başarı Türk başarısı mıdır?
Hİ: Bütün Avrupa dillerinde "L'ampiré Turq", "Turkish Empire" diye geçer. Bu çok anlamlıdır. Bizimkiler bir etnik grubun mümessili olmaktan kaçınmışlardır. Orada yaşayan bütün kavimleri, dinleri, cemaatleri kendi himayesi altına almıştır. Türk yalnız Türklüğü ile ortaya çıksaydı, o zaman parçalanma olurdu. Onun için Osmanlı İmparatorluğu gayet adilane, bitaraf bir rejimle devleti yönetti. Altı yüz sene bu sayede yaşadı. Eğer biz Anadolu'da bugün bir Türk devleti devam ettirmek istiyorsak aynı politikayı gütmeliyiz...
ÇB: Birlikte yaşamanın gereklerinden biri Türkçenin herkesçe konuşulması mıdır?
Hİ: Zorlamadan kaçınmak lazım. Osmanlı idaresi bir hâkimiyet şemsiyesiydi. Bu benim ifademdir. Adilane bir idare kurmuştur. Hiçbir etnik grubu öne çıkarmamıştır. Herkese eşit, onları himaye eden bir rejim kurmuştur. Bunu kanuna istinad ettirmiştir. Bugün de biz gayet liberal bir anayasa yapmalıyız.
ÇB: Dil konusu anayasada işlenmeli mi?
: Anayasa hürriyet prensipleri ve kanun garantileri koyduğunuz zaman dil sorun olmaktan çıkar. İsveçli bir grup Amerika'ya gelmiş, köyler yapmış, kasabaları var. Orada anayasanın prensipleri çok umumi olduğu için  kendilerini, dillerini, kültürlerini devam ettiriyorlar. Böyle bir rejim kurarsak çıkış yolunu buluruz.
            ***
Halil İnalcık dünyanın saygı duyduğu bir tarihçiydi. Sadece Osmanlıyı değil, Roma'yı, Anadolu ve Büyük Selçuklu Devletlerini, Orta Doğu ve Avrupa tarihini de iyi biliyordu. Şimdi soruyorum: Yaşasaydı, "Öğrenci Andı" her sabah okullarda okutulsun der miydi? Cevabı siz verin.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni başlayanlar için "Yenidoğan Davası" 20 Kasım 2024 | 415 Okunma Millete kılıç çekeceksiniz ve yanınıza kâr kalacak, öyle mi? 18 Kasım 2024 | 3.675 Okunma "Etki Ajanlığı Yasası" mutlaka çıkmalı 15 Kasım 2024 | 1.766 Okunma Yasa dışı bahis ve kumar 13 Kasım 2024 | 1.217 Okunma Mansur Yavaş ilk çiziğini yedi!.. 11 Kasım 2024 | 2.645 Okunma