Rabia Naz olayı ile ilgili
görüşlerim malum. Buralarda, sosyal medyada çok yazdım.
Hâlâ da görüşlerimin arkasındayım. Kaldı ki Türkiye bu olayı
benden öğrendi. Muhalif gazetecilerin derdi ise Rabia Naz olayını
aydınlatmak değil, bu olay üzerinden hükûmete, Başkan Erdoğan’a ve
İçişleri Bakanı Soylu’ya küfretmek.
Eynesil’de en son yaşanan olay
sözde muhalif gazetecilerin ne kadar ahlaksız ve yalancı olduğunun
en net kanıtı oldu. TBMM Araştırma Komisyonu Eynesil’e gelmiş,
araştırmalarını yapıyor, herkesi dinliyor. Çalışmalar daha bitmemiş
ama muhalifler kendi başlarına yalanlara başvurarak olayı
saptırıyorlar.
Bakın son olay nasıl oldu.
Perşembe sabah 5 ya da 6’ydı, Şaban
Vatan beni aradı, peşinden mesaj
attı. “Polisler gözaltına alıyor
beni” dedi. Ben de Süleyman Bey'i aradım. Saat tam
6.05’ti. Sağ olsun Sayın Soylu hemen çıktı. Sabahın altısında hangi
devlet yetkilisine ulaşılır, bu da göz ardı edilmesin. Bakan Bey
bakalım dedi.
Meğer olay bambaşkaymış. 13
Kasım’da sözde gazeteci Canan
Coşkun olayı gördüğünü iddia eden Mürsel
Küçükal’ın evine geliyor. Meclis Araştırma Komisyonu’daki
bir vekilin yardımcısı olduğunu ve olay günü yaşananları
canlandırmasını istediklerini söylüyor. Böyle yalan olur mu? Akşam
vakti gelip insanları evinden aldırıyor.
Yolda giderken de Canan Coşkun,
Mürsel Küçükal’a komisyondan olduğunu, ifadesinde çelişkiler
bulunduğunu söylüyor ve kendisini âdeta bir devlet yetkilisi gibi
gösteriyor. Yanındaki Kazım Kızıl’la beraber
her şeyi de kameraya çekiyorlar. Aslında Canan Coşkun
ve Kazım Kızıl’ın yaptığı Mürsel Küçükal’ı korkutmak, şantaj
yapmak, kasten yaralamak ve hürriyetinden yoksun
bırakmak.
Hükûmet yanlısı bir gazeteci
kendisini meclis komisyonundan bir vekilin danışmanı gibi gösterse
ve yukarıda anlattıklarımı yapsa ne olurdu? Canan Coşkun ve Kazım
Kızıl bir de utanmadan basına yanlış konuşuyorlar. Muhalif
gazeteciler de her zamanki yalanlarına başvurmaktan zerre miskal
utanmıyorlar.