Artık en basit meselelerde bile
derdimizi anlatmakta zorlanıyoruz. 31 Mart ve peşinden tekrarlanan
23 Haziran seçimlerinden sonra başta bizim taraf medyası olmak
üzere hemen her konuda söylem üstünlüğünü kaybettik.
En haklı olduğumuz konularda bile
gündem oluşturamıyoruz. Adamlar “YPG’yi terör örgütü
olarak görmüyoruz” diyorlar ama bu durumu halka
anlatamıyoruz. PKK’nın siyasi kanadı HDP’nin tutuklanan üyeleri
masummuş gibi sunuluyor. Öyle olmadığını biliyoruz ama
anlatamıyoruz.
Tamam, KHK’da haksızlıklar var.
Tamam, FETÖ borsası var. Tamam, bazı haksız ve aşırı tutuklamalar
var. İyi de herkes mi masum? Elbette değil. Muhalif parti
yetkililerinden bazıları öyle konuşuyor ki, öyle algı
oluşturuyorlar ki, her tutuklama sanki yanlış...
Söylem üstünlüğünü
kaybettiğimiz en bariz konu FETÖ. Neden mi? 7 Şubat
2012’de MİT’e saldırı, 17-25 Aralık’ta devlete saldırı ve MİT
tırlarının durdurulmasıyla büyük bir ihanet sürecini başlattı FETÖ.
O zamanki medyanın büyük bir kısmı ve muhalefet başta Erdoğan olmak
üzere AK Parti’yi devirmek için her şeyi yaptılar. Yasa dışı
tape’leri kullandılar. O zaman Başbakan olan Erdoğan’ın ailesine
saldırdılar.
CHP’liler FETÖ kanallarında boy
göstermeye başlamışlardı. Sözde muhalif
kalemler, “şöyle yolsuzluk, böyle
hırsızlık” deyip duruyorlardı. Hele hele 7 Haziran
2015 sürecinden sonra PKK’yı beyaz Türklerin gözünde
meşrulaştırdılar. PKK’yı çiçek dağıtan örgüt gibi
gösterdiler.
Erdoğan önce FETÖ’ye ciddi darbe
vurdu. Erdoğan’ın FETÖ’yü yenmesini imkânsız görenler, FETÖ sistemi
ele geçirir diye umut edenler hayal kırıklığına uğramışlardı. AK
Parti milletin yardımıyla Türkiye’nin başındaki bela FETÖ’yü
altetmişti. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ konusunda ne kadar haklı
olduğumuz ortaya çıktı.