Sözcü gazetesinin FETÖ üyesi
olmamakla birlikte sistematik olarak ve bilerek isteyerek FETÖ’ye
yardım ve yataklık ettiği; İstanbul Cumhuriyet
Başsavcımız İrfan Fidan ve Çağlayan Adliyesi’nde
canını dişine takarak çalışan kahraman savcılarımız tarafından net
biçimde ispatlanmıştır. İrfan Fidan ve
arkadaşları tam 5 senedir günün 20 saati bu konular üzerinde
çalışan ve ancak 3-4 saat uyuyan vatansever hukukçularımızdır.
Aldıkları tehditlerin haddi hesabı yoktur. Tam anlamıyla kelle
koltukta bir vatan mücadelesidir bu. Millet olarak bu insanlara
manevi anlamda çok borçluyuz.
Sözcü’nün 17-25 Aralık sürecinde
FETÖ’nün emrinde olduğuna dair hukuki kanıtlar ve
özellikle Burak Akbay’ın FETÖ ile parasal
ilişkileri gerçeği artık hukuken ispatlanmıştır. Kayyum hukukun bir
gereğidir. Kanunların emridir. Sözcü ile Zaman gazetesi arasında
hukuken fark yoktur. Eğer bu kanıtlar Ağustos 2016’da elimizde
olsaydı Sözcü’nün KHK ile kapatılması hukukun gereği olurdu.
Burak Akbay’ın
FETÖ ile ilişkilerinin yansımasını 17-25 Aralık sürecinde Sözcü
yazarlarında buluyoruz. Sözcü yazarı Yılmaz
Özdil tıpkı Emin
Çölaşan gibi FETÖ’ye üye olmamakla birlikte; bilerek
ve isteyerek yardım ve yataklık suçunu işlemiştir. Özdil’in
işlediği suç bağlamında “bilerek
isteyerek” kısmı çok açıktır. Çünkü Özdil 18 Aralık
2013’te, “Pensilvanya yönetime el
koydu” diye FETÖ’nün darbe yaptığını ortaya
koymuştur. Fakat buna rağmen 27 Şubat 2014’te tamamen FETÖ kara
propagandası olan sahte tapelerle Tayyip Erdoğan ve ailesine
saldırmıştır. Özdil, Erdoğan Ailesi’nin FETÖ tarafından
bitirilmesine tam destek vermiştir ve suç işlemiştir. FETÖ
korumalarının Bilal Erdoğan’ı, “paraları kasa kasa
taşırken görüntülendiği” gibi bir yalanı da
yazısına subliminal olarak
sokuşturmuştur. İşte tam anlamıyla FETÖ propagandası olan Özdil
yazısı:
- Anlamadım
babacığım?
- Anlasan şaşardım zaten...
Sıfırladın mı o şeyleri?
- Neyleri
babacığım?
- Hani o senin evde duran
şeyleri?
- Senin paraları
mı?
- Açık konuşma!
- Kasaları boşalttım,
dolarları gönderdim, artanlarıyla da Şehrizar’dan villa aldım
inşallah.
- Açık konuşma
diyorum!
- Bende bi 30 milyon miktar
avro kaldı, Allah’ın izniyle hava kararınca onu da halledeceğim
babacığım.
- Oğlum maazallah seni
yanlışlıkla bi gözaltına alsalar var ya, sülalemizi yakarsın
şerefsizim.
- Paraları taşırken
korumalar fotoğrafımı çekti gibi geldi bana, bizi dinliyorlar mıdır
acaba babacığım?
***
Yılmaz Özdil’in bu şekilde FETÖ
propagandası yaptığı daha çok yazısı var. Soruşturma süreci içinde
bunlar da ortaya çıkacak. Peki, Uğur
Dündar aynı tarihte Sözcü paçavrasında ne yazıyor?
Okuyalım:
“Başbakan'ın ‘Ben
asla yolsuzluk yapmadım! Hakkım olmayan tek kör kuruşa
dahi elimi uzatmadım’ demek yerine ‘Devletin kriptolu
telefonunu bile dinlemişler’ dediğini duyunca,
kendime geldim.
Türkiye'yi geçtim, dünya
demokrasi tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk
olayıyla karşı karşıya olduğumuza karar verdim. Bunca
para yığınları nasıl sıfırlanır? Sıfırlanmaz! Ama
Erdoğan gibi bazıları sıfırladıklarını
düşünebilirler.
Yalan, inkâr ve
iftirayla gün kazanacaklarını, böylece
iktidarlarını sürdürebileceklerini hesap
edebilirler. Ama aynaya her bakışta aslında
sıfırlananın kendileri olduklarını
görürler!”
Dündar göstere göstere FETÖ
propagandası yapıyor. Açıkça FETÖ’ye yardım ve yataklık
ediyor.
Bir başka
örnek Oray Eğin. 2015’in sonunda bile açıkça
FETÖ propagandası yapıyor. FETÖ’nün saldırdığı Mustafa
Varank’a hakaretler yağdırıyor ve FETÖ kanallarını açıkça
savunuyor. Bariz biçimde FETÖ’nün medya ayağının propagandasını
yapıyor:
“Mustafa Varank sizde de
Melih Gökçek etkisi oluşturmuyor mu? Türkiye'nin en güçlü adamının
başdanışmanının o olduğunu bilmek, her gün Cumhurbaşkanı'nın ona
fikir danıştığını falan düşünmek başlı başına ülkenin nasıl bir
kâbus olduğunun kanıtı değil mi? Manav olsa sattığı sebzeyi
almazsınız. Aklı başında insanlar da bugün Varank'ın arkasında
duramıyor. Çünkü Varank da nefret edilmeye son derece elverişli,
düşüşünü izlemenin herkese zevk vereceği bir figür.
Ama Varank kasetinin bir
farkı daha var… Olay keşke geyik muhabbetinde kalsaydı da hepimiz
‘Sızıntı kaset ahlaksızlıktır’ diye tepkimizi koysaydık.
Oysa kasetteki geyik gerçek
oldu, tam da bahsettiği gibi Cemaat kanalları Türksat platformundan
çıkartıldı. Hiçbir ilke Varank'ı savunmaya yetmiyor.”
Hukuki kanıtlar
ortada. Sözcü gazetesinin tüm yazarları
ve Sözcü patronajı 17-25 Aralık darbe
teşebbüsünü destekleyerek suç işlediler. Hukuki
bedelini ödeyecekler.