Dün ABD yeni başkanını seçti. Bu yazıyı yazarken ABD’de oy kullanma işlemi bitmemişti. Ancak hiç önemi yok, Clinton ya da Trump... Bu ikisinden hangisi seçilirse seçilsin ABD’nin, 2008’den beri başını çektiği hegemonya krizi bitmeyecek, tam aksine, derinleşerek sürecek. Zaten her iki adaya da baktığınızda nitelik olarak birbirinden çok farklı profiller değiller ve tam da bundan dolayı ABD tarihindeki en renksiz seçim kampanyasına tanık olduk ve adaylar nitelikleri, özellikleri törpülenmiş başkan adayları olarak seçim kampanyasını yürüttüler.
Esasında bunun nedeni yalnız ABD’de değil, sistemin kendisinde...
Ortada büyük bir tükenmişlik var. Bunu artık açık olarak görüyoruz. Şu anda dünya ekonomisini omuzlayan iki rezerv para ve bunların arkasında iki tane merkez bankası var. Amerikan Merkez Bankası, (Fed) Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve bunların piyasaya verdiği dolar ve euro. Her iki paranın da karşılığı yok; hadi şimdiye değin Fed’in ortaya çıkardığı doların ABD’nin “kabadayılığına” dayanan bir karşılığı vardı. ABD donanması, bütün önemli ticaret limanlarının açığında belli aralılıklarla boy gösterir, dünyanın ne kadar sıcak bölgesi varsa buralarda ABD üsleri mutlaka olur ve bu üslerde yarın savaş çıkacakmış gibi yoğun bir askeri faaliyet olurdu. Bu, bir nevi Pax-Americana idi ve sürekli savaş tehdidiyle oluşturulan bir karşılıksız para (dolar) egemenliği (“barışı”) idi.