Türkiye’deki seçim sonuçlarının hem Avrupa hem de Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmeleri tetiklediğini ve hızlandırdığını söyleyebiliriz. Güney’de Suriye sınırında oluşturulmak istenen yeni siyasi düzenle şüphesiz ki, HDP’nin seksen milletvekili ile TBMM’ne girmesi ve AK-Parti’nin tek başına iktidar şansını kaybetmesi arasında güçlü bir bağ vardır.
AK-Parti iktidarlarını, bir önceki dönemlerden ayıran en temel
özellik, Türkiye’nin Osmanlı ile kaybettiği, Balkanlar, Ortadoğu ve
K. Afrika bölgelerindeki enerji ve pazar alanlarına ulaşmasıdır.
Hem daha önce AK-Parti’ye hem de tam şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a
dönük saldırıların temel nedeni de budur. Cumhurbaşkanlığı
Külliyesi’ne dönük saldırılar, burasının Cumhurbaşkanlığına
tesisinden hemen sonra başlamamıştır.
Saldırılar, Erdoğan’ın dış gezilerine kendi vizyonunu
yüklemesi ve sıklaştırması, Külliyenin tasarımı ve kullanımındaki
Cumhuriyet dönemi öncesi tarihsel figür ve sembollerin öne
çıkartılması ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmeden önce halka
verdiği sözü ( “sizin-milletin- tarafında olacağım ve politik
gidişe bu yönde müdahale edeceğim”) tutmaya başlamasından sonra
artmış ve hem içeride hem de dışarıda sistemik tekrara
dönüşmüştür.
Şu anda bu saldırıları yapan tüm çevreler aslında milletin
iradesinin hükümetleşmesini değil, Erdoğan’ın hem Türkiye’deki hem
de bölgedeki politik vizyonunun sonlandırılmasını talep ediyorlar.
Ancak bu politik vizyon, artık yalnız Erdoğan’ın değil, devletin de
sahiplendiği yeni bir dönemi içeriyor.
Bu açıdan bir koalisyon -tabii ki- kurulabilir ama ben saldırı
sahiplerinin umduklarını bulacaklarını sanmıyorum.
Ancak, tam şimdi, Türkiye’nin bulunduğu ve tuttuğu coğrafi
pozisyonu dikkate alırsak, Erdoğan’ı etkisizleştirmenin, Türkiye’yi
Lozan sınırlarına çekmek anlamına geldiğini anlamalıyız. Bundan
dolayı, “Erdoğan Anayasal sınırlarına dönsün” talebi, hiç de öyle
masum bir talep değildir; bu talep, “Türkiye, Balkanlara,
Musul-Kerkük (misak-ı milli’ye) Akdeniz’e (Kıbrıs, Halep-Lazkiye
iktisadi çevrimi) Hazar kaynaklarına karışmasın, içeride de, daha
önce olduğu gibi, Batı’nın dayattığı ekonomi-politikalarını takip
etsin, yani siyasi olarak bir Mısır, ekonomik olarak da Yunanistan
olsun” talebidir.