Geçen hafta Almanya’da toplanan G-20 ülkelerinin ekonomi yöneticileri, beklendiği gibi, hatırı sayılır bir karar alamadı. Ama böyle dönemlerde karar metinlerinde atıf yapılmayan stratejik konular bile bize güncel gidişatı anlatabilir. G-20’nin zirvelerindeki bütün sonuç metinlerinde olmazsa olmaz bir konu olmuştur; korumacılık... G-20 zirvelerinde en çok konuşulan ve atıf yapılan mesele de küresel serbest ticaret olmuştur. Bu sefer karar metninde, serbest ticarete olumlu bir gönderme yapılmadı ve korumacılık konusundaki her zamanki uyarı yer almadı. Bu hiç şüphesiz ki bize tehlikeli bir yola girdiğimizi gösteriyor. Yeni ABD Başkanı Trump’ın korumacılık konusundaki ısrarı, sanıyorum karşılık bulmaya ve yeni bir ticaret savaşına dönüşmeye başladı. Serbest ticaretin kuralsızlaştırılması ve bu alanda daha önce tespit edilmiş küresel hukuk çerçevesinin çiğnenmesi öncelikle bu kuralları çiğneyenlere zarar verir.
Batı ülkeleri, hızla kendilerini iktisadi gelişmişlikte yakalayan
gelişmekte olan ülkeleri korumacılıkla durduramazlar. Bu, belki bir
önceki yüzyılda olabilecek bir şeydi. Ancak teknolojinin hızla
yayıldığı ve bilgi paylaşımının ekonominin bir parçası olduğu bir
zamanda malların serbest dolaşımının önüne geçmek, sistemik krizi o
sistemin merkezine doğru derinleştirir. Yani gelişmiş ülkelerin
alacakları korumacılık kararları, teknolojiyi üreten ve bunu
ticarileştiren gelişmekte olan ülkelerde, orta ve uzun dönemde,
kendi kendine yeterliğini öne çıkartır ve bu durum, Batı’ya çok
yoğun bir talep yetersizliği olarak yansır. Örneğin gelişmekte olan
ülkeler ABD’den yoğun olarak akıllı telefon, bilgisayar, tablet
ithal ediyor ve bu ithalat belli markalarda yoğunlaşıyor ama
markayı dışarıda tutun bu malları artık herkes, yazılımı dahil
olmak üzere, üretiyor. Dolayısıyla, işin finalinde bir restleşme
olursa, buradan herkesin kaybedeceği bir sonuç çıkmaz. Nihai olarak
bu oyunda kaybeden teknoloji rantını markayla kullanan, başta ABD
olmak üzere, Batı tarafı olur.
Kabul edilemez...