Cemil Ertem Milliyet Gazetesi

Bütün bu şartlar altında...

IMF, Temmuz 2017 raporunda, büyük gelişmekte olan ve gelişmiş ülke ekonomilerinde göreli-kısmi büyüme artışları olacağını ancak dünya büyüme ortalamasının yüzde 3.5’te...

15 Ağustos 2017 | 158 okunma

IMF, Temmuz 2017 raporunda, büyük gelişmekte olan ve gelişmiş ülke ekonomilerinde göreli-kısmi büyüme artışları olacağını ancak dünya büyüme ortalamasının yüzde 3.5’te kalacağını öngörmüştü.

Burada dikkat çeken hususun, başta ABD olmak üzere, gelişmiş ülke büyümeleri, ortalama yüzde 2 ile, gelişmekte olan ülkelerin çok altında bir performans sergilemeleri... Fed’in, bütün çabasına rağmen, ABD büyümesi, enflasyon, işsizlik verilerinde istenilen düzeye erişemiyor. Esasında, Fed’e rağmen aşılamayan bu kısırlık bize gösteriyor ki mesele yalnız “parasal” genişlemeyle çözülemeyecek kadar derin.

Nükleer gevezelik...

Krizin bu denli ve yapısal olması tabii ki Trump’ın aklına önce Soğuk Savaş çözümlerini, sonra da savaşı getiriyor. Bu çerçevede geçen hafta yaşadığımız “nükleer gevezelik” bir Soğuk Savaş mirası olsa da 1947 ile 1991 arasında yaşanılandan biraz farklı. Bu sefer K. Kore, hem ABD hem de Çin için figüranlık yapıyor ve meselenin, Çin ile ABD arasında Pasifik’ten başlayan yeni ticaret düzeni hâkimiyeti sorunu olduğunu görmemizi de engelliyor. Oysa bir önceki Soğuk Savaş, açıktan ABD-Sovyetler üzerinden dünyanın yeniden paylaşımının (nükleer) dengesiydi.

Obama ve Hillary Clinton, ABD’nin Pasifik hâkimiyeti sorununu Çin’le kısmi uzlaşma yaparak ve Trans-Pasifik hattını oluşturarak çözmeye çalışmışlardı. Ancak hem Trans-Pasifik’in hem de Trans-Atlantik hattının yürümeyeceğini Obama bile son dönemlerinde anlamıştı. Anladığı için de son dört yılını Türkiye’nin yeni dünya düzeninde hiçbir etkinliğinin olmamasına çalışarak geçirdi. Suriye iç savaşını ve Ortadoğu belirsizliğini, buradaki terör yapılarını ve nihayet PKK-PYD terörünü destekledi. DEAŞ da bu anlamda bir Obama dönemi örgütüdür. Çünkü hem Trans-Pasifik hem de Trans-Atlantik ticaret düzeni, ABD’nin, Çin ve Rusya’yı “yumuşatarak” yanına alması ve dünyanın geri kalanını -neredeyse- yok sayması üzerine bina edilmişti.

Bu tasarıda, Asya’da G. Kore’nin bile pek öyle inisiyatifi yoktu. “G. Amerika, Afrika, Kafkasya coğrafyalarında ise, hiçbir ülke, başını kaldıramayacak ve eski neoliberal politikaları ezbere uygulayacaklar, yeni sanayi devriminin (Endüstri-4.0) yapıcısı değil, tüketicisi ve pazarı olarak konumlanacaklar, finansal yapıları da Londra, New-York ve Frankfurt’a bağlı olacaktı.”

Obama döneminde ABD’nin hesabı şuydu; “Dünya ticaretini merkez gelişmekte olan ülkeleri etkinsizleştirerek elimizde tutarsak, sürekli açık vermemiz sorun olmaz. Hatta dolara dayalı bir ticaret için iyi de olur. Çin’le yaptığımız ticaretten sürekli devasa açıklar vermemizin de önemi yok, çünkü günün sonunda, Çin, verdiği fazla ile dolar ve ABD kâğıdı almak zorunda...

Asya’nın batısı için de bu böyle... Körfez’de petro-dolar sistemi devam ediyor. Türkiye ise AB’ye ekonomik olarak entegre ve dolara dayalı borç ekonomisini sürdürecek. Avrupa’da Almanya merkezli yeni konsolidasyon Avrupa’nın doğusunu da esir alacaktı. Zaten Rusya’nın eski toprakları olan Doğu ve Kuzeydoğu Avrupa ülkelerindeki “liberal” devrimler de, Trans-Atlantik düzeninin kaleleri olarak ortaya çıkıyordu.”

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekonominin geleceğini simgeler anlatır! 31 Ekim 2018 | 5.210 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... (2) 25 Ekim 2018 | 5.325 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... 24 Ekim 2018 | 4.578 Okunma Sorunlar, tespitler ve çözümler... 18 Ekim 2018 | 5.624 Okunma Ekonomi politikasında ‘popülizm’ nedir, ne değildir? 17 Ekim 2018 | 3.785 Okunma